Annemle İsviçre-Zürih'teyiz. Neden burada olduğumuz bir başka yazının konusu... Bugün sizlere annemle bendenizin Davos macerasını anlatacağım...
***
Dünya Ekonomik Forumu (DEF) öncesinde protestocuların gözaltına alındığını öğrenen annem başladı vah'lanmaya... 'Davos buraya kaç saat uzaklıktadır? Gitsek mi acaba?' Anladım ki annemin niyeti fena!
Kendisi eylemcidir... Yıllar evvel 1 Mayıs'ta bir grup gencin gözaltına alındığını görünce polislerin önüne atlayıp 'Ben emekli öğretmen Nurten Akarsu. Ne yaptı bu çocuklar size? Vatanı mı sattılar?' dediği için karakola götürülmüşlüğü bile vardır.
***
Dakikliği ile meşhur İsviçre Demiryolları'ndan bilet alıp atladık trene... Kondüktörün bir yolcuyla Almanca diğeriyle Fransızca konuşmasına şaşıran anneme Almanya-Fransa-İtalya-Avusturya'nın ortasında bulunan İsviçre'de birçok dilin konuşulduğunu anlatıyorum... 'Almanca konuşan İsviçreliler, Fransızca konuşan İsviçreliler...' tabirini kullandıklarını söylüyorum. 'Bak bunlar çözmüş! Bizde niye olmuyor?' diye hayıflanıyor anacığım.
***
Kondüktör 'Kongre için mi geldiniz?' diye sorunca 'kongre' sözünü duyan annem, yakalandığımızı sanıp ürküyor. Kondüktörün niyeti yolu tarif etmek... 'Anne!' diyorum...'Adama ne bizim eylemci olup olmadığımızdan! Endişelenme!' 'Baksana kızım, o kadar insanı tutuklamışlar. Vallahi baban merak eder!' derken yaramazlık yaparken yakalanmış çocuklar gibi kıkırdıyor...
***
Bir görevli yiyecek-içecek arabasıyla yanaşıyor. Espresso soruyorum, bitti diyor. 10 dakika sonra espresso getirdim diyor gülümseyerek. Annemin yanıtı, 'Ne kibar insanlar! Bak gitti, buldu, geldi.' Küçücük bir espressoya 4.5 Frank ödediğimi ve küçük de bir bahşiş verdiğimi görünce yüzü değişiyor. 'Vay anasını! Kapitalizm adama neler yaptırıyor! Meğer kahveyi satmak için gülüyormuş!' O an iki kişilik örgütümüzün adını koyuyoruz: Gülen Espressolar!
***
Lanquart'ta aktarma yaptıktan sonra Davos'a yaklaşıyoruz. Alpler giderek daha da güzelleşiyor. Dört bir taraf kar! Heidi'nin köyünde gibiyiz. Annem sürekli gülüyor ve 'Bak bak Peter'in evi!' diyor.
Sonunda Davos'tayız. Protestocular kongre merkezinin yanındadır diye DEF servisine atlıyoruz. Herkesin boynunda davetli kartı. 'Bunları protesto edeceğimizi bir bilseler...' diye fısıldaşıp gülüyoruz.
***
Servis kongre binasına girince nazikçe dışarı çıkarılıyoruz. 'İstenmediğimiz yerde 2 dakika durmayız' deyip başlıyoruz eylemcileri aramaya... Annem bir espri daha patlatıyor, 'Yaşıtlarım hacca gidiyor ben eyleme Davos'a geldim... Hih hih hih...'
Biz kar ve buzla kaplı yolda düşmemek için penguen adımlarıyla yürürken önümüzden ışık hızıyla bir kadın geçiyor. Biraz ileride duran bu kayakçının 70 yaşında olduğunu görünce annemin morali bozuluyor. Bakıyoruz, şehrin içinde kayakçılar için ayrılan yollarda kayanların yaş ortalaması 65-70... 'Kızım bunlar bir yerini kırmaktan korkmuyor mu?'
***
İnternetten bulduğum irtibat telefonlarına da ulaşamayınca protestocuları bulma umudumuz tükeniyor. Uzun yürüyüşün sonunda acıkan karnımızı doyurmak için restoran arıyoruz. Dünyanın en pahalı ülkelerinden birinde olduğumuzu bilen annem önce fiyatlara bakalım diyor. En ucuz menünün 100 Frank'a (yaklaşık 200 TL) patlayacağını tespit etmenin kızgınlığıyla 'Şimdi bu düzeni protesto etmekte haksız mıyız?' diyor. Bir yandan da emekli maaşıyla burada karnını kaç kez doyurabileceğini hesaplamaya çalışıyor.
***
'Bari Mick Jagger'ı görseydik' diye iç geçirdiğimi duyan annem, 'O kim? Eylemci mi?' diye soruyor. Rolling Stones'u anlatmak zor geliyor ve hadi dönelim diyorum. Bol oksijenden ve gördüğümüz zenginlikten sarhoş halde Zürih trenine biniyoruz. Bir saat sonra aktarma yapacağımız yeri sormak için sağa sola bakıyorum. Elinde İngilizce kitap, iyi giyimli bir adamı gözüme kestirmişken yanımızdaki Roman aileye kayıyor gözlerim. Yaşlı bir çift ile orta yaşlı bir kadın ve genç bir erkek. Kusturica'nın Çingeneler Zamanı Filmi'nden fırlamış gibiler... 'Niye ayrımcılık yapıyorsun? Bu insanlara sor!' diyorum içimden ve dörtlüye, 'Lanquart'a geldik mi? diyorum.
Uyuyan kadın 'Lanquart' diye çığlık atarak ayağa fırlıyor ve koşmaya başlıyor. Ben ne olduğunu anlayamadan trenden atlıyor. Kadının halini gören annem de 'Kızım kızım biz de bu durakta ineceğiz, koş' deyip ayağa kalkıyor. Genç oğlanın soru dolu bakışlarını görünce 'Sadece istasyonu sordum' diyorum. Gidip kadını getiriyorlar. Bütün tren gülüyor. 'Ayrımcılık yapmayayım derken vagondaki İngilizce bilmeyen tek aileyi buldum ama Davos'taki protestocuları bulamadım, bu nasıl şans!' diyorum anneme. Gülme krizine girmiş annem cevap veriyor, 'Eeee Davos'a ananı da alıp gidersen böyle olur!'