Şampiyonluk alametleri
Beşiktaş Oğuzhan’ın Kasımpaşa maçında 90+3’te, Bursa’da 89’da yaptığını bu kez de Osmanlı karşısında Sosa’yla 90’da tekrarladı ve 3 puanı cebine koymayı başardı. Bu tip son dakika gollerinin takımın kazanma alışkanlığı üzerindeki müthiş etkisini, daha da önemlisi rakiplerin psikolojisini nasıl bozduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Şampiyonluk için hayati önem taşıyan ‘biz bu işi yapabiliriz’ hissini doğrudan bünyeye enjekte eden dokunuşlardır bu goller. Bu gollerin iyi ya da kötü oynarken gelmesi de önemlidir ama sonuç değişmez. Özgüven yükselir, gelecek berraklaşır, takımın birbirine olan inancı artar. Beşiktaş Ankara’da bunu başardı.. Hem de bu sezon içinde 3. kez. Bir başka önemli psikolojik üstünlük de ‘geri dönüş’ dediğimiz, kötü gidişatı çevirebilme işidir ki; Beşiktaş bunu hem de son iki derbide hayata geçirdi.
Galatasaray karşısında kritik zamanda yediği gole rağmen maçı çevirdi, 2-0’dan 2-2’ye getiren ve psikolojik üstünlüğü eline geçiren Fenerbahçe’ye de son darbeyi vurmayı bildi. Osmanlıspor karşısında da 2 kere geri düştü ama kazandı. Kasımpaşa maçında da 3 kere yenik duruma düştü ama yenilmedi en azından.
Bunlar iyidir. Şampiyon olan takımların öyküsü yazılırken, bu tip kritik kazanımlar, dönüm noktaları ön plana çıkar. Beşiktaş’ta bunlardan çok var. Takımın sezonun genelinde iyi olması dışında farklı futbolcuların farklı maçlarda ‘gemisini kurtaran kaptan’ rolüne soyunması da, nihai hedef için çok önemlidir. Dolayısıyla Sosa’nın bu hafta yaptığı işi de ‘şampiyonluk alametleri’ arasına koyabiliriz.
Birdir Bir
Fenerbahçe 1-0’a bağlayınca ve tüm basın bu yönde manşet atma yarışına girince, benim de aklıma çocukluğumuzdaki o eğlenceli oyun geldi. Pereria’nın takımı birdir biri iyi benimsedi, seke seke sezona devam ediyor. (bu oyunu oynayan bunu da oynadı: Seksek).
Öyle ya günün sonunda bir ‘sonuç oyunu’ olan futbolda 3 puanı kazanmak için rakipten 1 fazla gol atmak yeterli oluyor. Daha fazla atınca madalya falan da vermiyorlar. Bu yüzden camianın ve medyanın bir kesimi oyundan pek memnun olmasa da, Fenerbahçe’de işlerin genel olarak iyi gittiğini söyleyebiliriz. Sezona bol gol, bol hücum vaatleriyle başlayan.
Türkiye’deki futbol gerçeğiyle karşılaşınca da 180 derece dönüş yapan Pereria’yı ne olursa olsun kutlamak lazım. Devre arasında, yaz kampında ‘nedense’ yapmadığı çalışmaları yapacak ve ikinci yarıya daha da iddialı girecektir diye düşünenlerdenim. Burada bir eleştirimiz Ozan Tufan ile ilgili olabilir. Çırpınan ama verimsiz Diego’nun arkasınd iki tane aynı özellikte oyuncudan (Topal, Josef) kurmayı tercih ettiği orta sahasının çok üretken olmadığı aşikar. Burada Ozan konusunda neden tereddüt ettiğini anlamak zor.
Ayrıca Ozan gibi genç oyuncular son 10 dakika oyuna sürülüp, ‘hadi bakalım bu kısa sürede kendini kanıtla’ sisteminde fazla verimli olamıyor. Aynı önerge sürekli son bölümde şans bulan Volkan Şen için de geçerli. Pereria’nın bu konulara da biraz kafa yorması gerekiyor. Sonuçlar iyi oldukça o da devre arasına rahat girecek gibi görünüyor ama burası Fenerbahçe. Rüzgarın ne zaman nereden eseceği belli olmaz.
Nöbetçi Sadi hoca
Trabzonspor’da Vahid hocanın, Ersun hocanın, Şota hocanın yapamadığını, en azından bu kritik dönemde yapmayı başaran Sadi hoca işini yapmaya devam ediyor. Takip ettiğimiz kadarıyla camia, taraftar, yerel basın halinden memnun. Futbolcuların ağzından da hoca için, takım için güzel şeyler duyuyoruz. Burada sanırım şöyle bir psikoloji devreye girdi.
Tüm unsurlarıyla teknik adamlar için bir baskı şehri olan Trabzon’da, Sadi hoca nasıl olsa nöbetçi diye, kimse fazla ciddiye almıyor, baskı yapma, işine karışma, yol gösterme gereği duymuyor, Sadi hoca da rahat bir şekilde görevini yapıyor, işine bakıyor. Bu arada yönetim de bir yandan yeni hoca arayışlarına devam ediyor ama Sadi Tekelioğlu’nun da takımın içinde kalacağını söylüyorlar.
Bu iyi tabii ama bana kalırsa bu hoca arama dönemini uzatabildikleri kadar uzatsınlar. Sadi Tekelioğlu da bu boşluktan yararlanarak işini yapmaya devam etsin. Bakarsınız çaktırmadan bir kaç maç daha kazanır. Bence doğru fomül budur!