Futbolcularımızın bir maça ruhunu koyabilmesi için bir ya da birden fazla olumsuz faktöre ihtiyaçları var.
Artık şuna fazlasıyla ikna olmuş durumdayız: Bizim Milli Takımımız'a olumlu şartlar, güzel ortam, pozitif enerji falan yaramıyor.
Futbolcularımızın bir maça ruhunu koyabilmesi için, mücadele etmeleri için, gerçek güçlerini göstermeleri için bir ya da birden fazla olumsuz faktöre hatta daha net konuşalım bariz bir şekilde “düşmana” ihtiyaçları var.
Her şey güzel giderken kedi gibiyiz… Bir düşman figürü ortaya çıkmaya görsün, hooop aslana dönüşüyoruz. Bu neredeyse “bilimsel” bir gerçek... Bir köşe yazarı olur, bir kısım medya olur, sosyal medya hesapları olur, tribündeki taraftar olur hatta son prim örneğinde olduğu gibi “daha yakınlardaki birileri” olabilir. Yeter ki bir düşmanımız olsun, hemen coşuyoruz.
Şöyle bir geri dönüp bakarsak, Türk Milli Takımı EURO 2016’ya gayet güzel şartlarda hazırlandı. Takımın hazırlık kamplarından gelen haberler son derece pozitifti. İlber Ortaylı ile tarih sohbetleri, Ayla Çelik ile koro çalışmaları. Renkli görüntüler, güler yüzlü fotoğraflar. Hep bunları gördük.
Bu işlerde refleks olarak ilk suçlanan kesim yani medya bile hep bardağın dolu tarafına baktı. Hazırlık maçlarından sonra hatalar, eksiklikler değil, takımın olumlu yönleri ön plana çıkarıldı. İngiltere’ye verdiğimiz poziyonlardan çok ilk attığımız gol konuşuldu. Slovenya'nın Volkan Babacan ile burun buruna kaldığı pozisyonlarda kalecimize övgüler düzüldü, hatalar fazla dile getirilmedi. 1-0’lık Karadağ galibiyeti tatmin edici bulundu.
Hatta daha da başa gidersek çok kötü başladığımız grup eleme maçlarında bile fazla kıyamet kopmadı. Bir futbolcu tercihiyle, kötü bir skorla dünyayı başlarına yıktığımız Abdullah Avcı’ya, Ersun Yanal’a, diğer hocalara yapılanlar Fatih Hoca'ya yapılmadı. İyi de oldu takım sonradan toparlandı ve son dakika golüyle EURO 2016 biletini aldı.
Gelinen noktada Türk Milli Takımı bu şampiyonaya son derece olumlu şartlarda hazırlandı. Herkes destekledi, çok pozitif bir sinerji oluştu. Bu güllük gülistanlık hava içinde turnuva başladı.
Ama ne oldu, arka arkaya 2 mağlubiyet. Golü bırakın pozisyon yok. Oyun planı yok. Kadro tecihleri hatalı. Ne oynadığımız belli değil. Her şeyin ötesinde mücadele yok, hırs yok, ruh yok.
sana gösteririm!
Bu beklenmeyen hayal kırıklığı süreci içinde doğal olarak, turnuva öncesindeki pozitif hava tam tersi bir hal almaya başladı. Homurtular başladı, eleştiriler çoğaldı, destek azaldı.
Sosyal medya canavara dönüştü, tribünler sert tepki verdi, yorumcular asıp kesmeye başladı. Bunların üzerine bir de İspanya maçından sonra, sadece konuyla ilgili kişilerin, yetkililerin bildiği bazı bilgiler, yani prim konusu nasıl olduysa basına yansıdı ve olan oldu. Bizim takım uyandı…
Rahat, konforlu, eleştirisiz ortam içinde adeta mayışmış haldeki futbolcularımız, EURO 2016’da olduklarını hatırladılar. “Daha önceleri nerelerdeydiniz” sorusunu sordurtan bir takım oyunuyla Çekleri devirdik ve “Biz bitti demeden bitmez” diye geldiğimiz turnuvaya, geç de olsa başlamış olduk.
Bir başka deyişle, düşmanımızı bulduk rahatladık. Burak’ın, Arda’nın maç sonrası röportajlarında kullandıkları ifadeler ve tabii Fatih hocanın açıklamaları bu tespitlerimizi doğrular niteliktedir.
Bir yandan da bu yeni bir durum değildir.
Mustafa Denizli dönemindeki “İçimizdeki İrlandalılar” söylemi, devamında bir spor yazarına takım otobüsünden yapılan alaycı tezahürat, tüm dönemlerde medya ile sürekli yaşanan ve özellikle sıcak tutulan gerginlik hali, bu “düşmanım olmadan asla” teorisini destekler niteliktedir.
İşler iyi giderken yapamadığımızı, düşman bulunca, “Dur ben sana gösteririm” dürtüsüyle yapmaya başlamak, kuşkusuz çok sağlıklı bir durum değil. Ama biz böyleyiz, ne yapalım.
Bu ne zaman ne yapacağı belli olmama durumu, rakipleri de ciddi şekilde sıkıntıya sokuyor. Çek Cumhuriyeti’nin yıldız oyuncusu Darida bu durumu Milliyet’ten Senad Ok’a verdiği röportajda şöyle açıklamaya çalıştı:
“Türk Milli Takımı denildiğinde ilk düşündüğüm tahmin edilmeyen bir takım. Her an sürprize açık ve skoru değiştirebilir. Geçmiş maçlar bize bunu açıkça gösteriyor. Neler olacağını göreceğiz.”
ANALİZLE BİZİ ÇÖZEMEZLER
Yani rakip teknik heyetler bilinen futbol analiz yöntemleriye ile, maçları izleyerek, istatistiklere bakarak falan bizi çözemiyorlar. Bundan sonra saatlerce analiz çalışması yapacaklarına, bu düşman faktörünü dikkate alarak, takımın gerginlik yaşadığı bir kesim, kişi, kurum vs var mı onu incelesinler, ona göre maça hazırlansınlar, yüzde yüz daha faydalı olacaktır.
(Bu yazı diğer takımların maç sonuçlarına bağlı olan, gruptan çıkma hesaplarımızdan bağımsız olarak kaleme alınmıştır. Nitekim çıkamadık, İrlanda 'bitti' demeden bitmedi. Bir dahaki sefer bu ters motivasyonu daha önce başlatalım, kesin çıkarız.)