Bu sokaklardan yakın zamanda Angelina Jolie'nin geçtiğini, çekmeyi planladığı yeni film için mekan araştırması yaptığını, öyle başıboş dolaştığını söylüyorlar. Hiç kimsenin ABD'deki gibi 'Oh-My-God-Angelinaaa!' diye çığlık atmadığını, bulaşmadığını, yanına yaklaşıp rahatsız etmediğini de.
Bu sene Saraybosna'ya gelen ünlülerden biri de Morgan Freeman ve birkaç kişi belki fotoğraf çektirmiş, ama o da 'bizden biri' gibi dolaşmış sokaklarda.
Komünizmin güzel kalıntılarından biri. Ne de olsa bu insanlar hala herkesin eşit, birinin diğerinden farklı olmadığı öğretisini hayatlarında uygulamaya çalışıyorlar. Komünizm çökmeseydi, Yugoslavya dağılmasaydı aradaki etnik ve dinsel farklılık da göze batmayacaktı.
Bugün birleşik Yugoslavya sadece bir ütopya.
Bölünen topraklardan bir başarı sıralaması yapmaya kalkarsak ilk sıraya AB üyeliğini önce kapan Slovenya'yı koymamız gerekiyor. Ancak Slovenya coğrafi olarak Sırbistan'dan uzak olduğu için savaştan pek etkilenmemiş bir ülke.
Bilinen 'üçlü' arasında ise Hırvatistan en iyi durumda. Sırbistan peşinde. En kötü durumda olansa Boşnaklar.
Bir kere çok başlı yapı Bosna-Hersek'in gelişimini engelliyor. Bir de aslında Boşnaklar eski Yugoslavya'da dinsel azınlık olmanın sancılarını bölünme sonrasında da yaşıyor.
Beraber yaşamak zorunda mıyız: Ertuğrul Özkök'ün bir süre önce ortaya attığı bu sorunun yanıtını eski Yugoslavya tecrübesine bakarak bulmak mümkün.
Bu topraklarda geçirdiğim kısıtlı süre boyunca 'beraber yaşamanın' getirdiği kolaylıkları, bugüne kıyasla dünkü hayatın ne kadar ileride olduğuna dair gözlemleri o kadar çok duydum ki. Makul insanlardan.
Bazen şaşırıyorum, özellikle Türkiye'deki Kürt politikacılar kendi halklarını temsil etme iddiasıyla dünya pratiğinden, gerçeklerden uzak öyle sözler söylüyorlar ki...
Açıkçası, ben Türkiye'de söz gelimi Osman Baydemir'den çok daha makul, çok daha mantık sınırları içinde konuşan, düşünen, kendi kimliklerini koruyan ama 'bölünme' sözünü telaffuz etmeyen, bir arada yaşamamız gerektiğine inanan Kürtler tanıyorum. Ve bu insanların gerginliği besleyen politikacılara kıyasla çoğunlukta olduğunu biliyorum.
Nasıl ki eski Yugoslavya topraklarında insanların lehine olan sistem bir arada yaşamaksa, bizim için de aynı durum geçerli. Ne yazık ki, aksi, yani bölünme sistematiğinin sonu da bizi Yugoslavya örneğine götürecek.
Okul boykotu gibi eylemlerin bazıları bire bir benziyor.
Türkiye topraklarında ayrıştırıcı farklı din gibi bir unsur da yok üstelik.
Bana kalırsa 'bölünmecilerin' kendi geleceklerini görmek için Bosna Hersek'i incelemek yararlarına olur.
Madem birileri açık açık 'Kürdistan' devletinin kurulmasını, sınırların yeniden çizilmesini öneriyor...
O zaman var mısınız bölünme halinde kimin karlı çıkıp, kimin zarar göreceğini de tartışalım...
Kürdistan devleti bu topraklardan ayrılıp da kurulursa Ortadoğu'da yeni bir Bosna-Hersek olacak. Bölünmeyi düşünen ve belki de garanti olarak kendilerine Kuzey Irak petrollerini gören Kürt vatandaşlar bu formülün öyle basit işleyeceğini mi zannediyorlar? Dünyanın egemen güçlerinin o petrolleri Türkiye'nin Kürtlerine yar edeceğini mi sanıyorlar?
Galiba Osman Baydemir gibi gerginlik politikasını işleyenler cesaretlerini bu yanılsamadan alıyor...
Kaldı ki, bölünme pratiğinin başka neleri tetikleyeceğini de hesaplamanın zamanı gelmedi mi?
Güneydoğu'nun haritadan kopması halinde başka bölgeler de belli taleplerde bulunmayacak mı sanki? Bir ayrılık bir başka ayrılığı tetikleyecek.
O zaman kim bölünmüş Türkiye'nin Hırvatistan'ı olacak, kim Bosna'sı, kim Sırbistan'ı. Düşünün bakalım.
Bir arada yaşamak aksaklıklarımıza, anlaşmalıklarımıza, çatışmamıza, farklı alışkanlıklarımıza rağmen hepimizin lehinedir.
Bir gün bir cafe'de oturup, bir başka ülkenin vatandaşı olarak, bir başka ülkeden gelmiş birine, tıpkı Saraybosna'da birinin bana söylediği gibi 'Eskiden ne mutluyduk, eski ülkemiz ne güzeldi' demek istemiyorum.
Seyahat kuralları
- El bagajı en iyi kalite, check-in'de teslim edeceğiniz bavullarsa mümkünse 'kullan at' fiyatında olmalı.
- Dört güne kadar yolculuklarda asla ama asla el bagajından şaşma.
- Sırt çantası her zaman ve her yerde hayat kurtarır.
- Telefon, bilgisayar şarjı, lens solüsyonu, gözlük daima elinin altında olsun.
- ABD'ye her zaman boş valizle gitmeli, Türkiye'ye dolu valizle dönmeli.
- İyi otelde kalınacaksa asla sıvı taşıma; şampuandan kreme, diş fırçasına kadar hepsini sağlıyorlar.
- Üçüncü dünyaya gidilecekse şahsi bakım ürünleri daima valizde hazır olmalı.
- Yaz tatili Türkiye'de yapılır.
- İnsanın daima seyahatler için bir köşede hazır bekleyen fazladan bir diş fırçası, gözlüğü, parfümü vs. olmalı.
- 'Noise cancelling' tabir edilen, gürültüyü kesen kulaklıklar çantada çok yer kaplaması problem değilse işe yarar.
- Gidilecek şehir ABD'de değil ve adı da New York değilse o şehirde üç günden fazla kalınmaz.
- İstanbul'dan Batı'ya en iyi havayolu Türk Hava Yolları'dır.
- iPad'in, üzerinde de bir iTunes hesabın varsa ekonomi sınıfında sırtın yere gelmez.
- 'Perdenin arkasında' yeni hiçbir şey yok.
Mekan yandaşlığı tartışması
Dün, Milliyet gazetesinin ekler yönetmeni Deniz Alphan uyardı: 'Vedat Milor'un bütün faturaları kurum tarafından ödeniyor ve ağırlandığı zaman bunu belirtiyor ve yıldız vermekten kaçınıyor.'
Vedat Milor'un inandırıcılığının sırrı bu.
Keşke 'yüzü' de hiç deşifre olmasaydı.
Deniz Alphan ayrıca mekan tanıtımlarının (yemek yazarlarının eleştirilerinin değil) mümkün olduğu kadar yalın bir dille, hiçbir yorum katılmadan yazılması gerektiğine inanıyor. Okuru haberdar etme amacı taşımalı bu yazılar, 'Merak eden gider, etmeyen gitmez' diyor.
Bu sözlerine de aynen katılıyorum.
En iyi çizer kim
Sadece ben değil, sanırım bütün basın birinci sayfa karikatürü konusunda krallık tacını Latif Demirci'nin taktığını kabul eder. Hürriyet'in çizeri sadece esprili değil, aynı zamanda kendini merak ettiren bir çizer. Nasıl ki Ayşe Arman röportajcılıkta bir 'benchmark' aynı durum karikatürde Latif Demirci için geçerli...
Bugüne kadar gazeteler kendi Ayşe Arman'larını yaratmak için beyhude bir çabaya girişti... Pek çok gazete de kendi 'Lato'sunu yaratmaya çalışıp başarısız oldu...
Ancak...
Epey bir zamandır Akşam'ın birinci sayfasında çizen Vedat Kemer'i takip ediyorum. Çok beğeniyorum. Duruşunu, esprisini, çizgisini.
Dahası, 'çakma' değil, taklit değil; kendine özgü, yeni, muhalif ve şaşırtıcı.
Lato'ya rakip geldi ve iyi ki bizim gazeteden geldi.