Uluslararası haber ajansı Reuters’ın çektiği yüzüne yakın mesafeden biber gazı sıkılan, kolunda çantası Gezi Parkı’nda yürüyen genç kadın fotoğrafı “Yayalaştırılmış Taksim Projesini” dünyaya tek karede anlatıyordu....
Zabıta gömleği giymiş “şirket çalışanı” ve güvenlik kuvvetler birliği hak ve hukuk tanımaz despotik selahiyetle İstanbul’un rant mülkünün işgaliyle görevlendirilmişti..
Eli kepçe, kolu dozer AVM saplantılı inşa saldırısı gece yarısı Gezi Parkı’nı basıp duvar yıkıp 75 yıllık ağaç kıyımı İstanbul’un artık süresizce “olağanüstü kent rejimine” geçtiğini gösteriyor..
Ve kent alanları üzerinde fiiliyatta tek ve asli söz sahibinin “sermaye-devlet” olduğunu İstanbullulara “düşman halk” gibi biber gazı cebriyle dikte ediliyordu.
Öte yandan İstanbul’un 560’ıncı fethini idrak eden ecdat ve kahramanlık belagati ne yazık ki İstanbul’un “satılmış” Beşiktaş İskelesi’nden Gezi Parkı’na, Taksim Meydanı’ndan Galataport’a “mali seçkinlere” parsel parsel tahsisini gizleyemiyordu.
Mayıs ayı İstanbul halkı bu siyasi ve mali tahakkümün kent merkezlerinde yükselen şiddetini fazlasıyla tecrübe etmişti..
Önce devletin 15 ton biber gazı kullanarak emekçilere yasakladığı Taksim Meydanı, yıkılan Emek Sineması, Gezi Parkı’na makinelerin girmesi, kent üzerindeki haklarının Gezi Parkı’ndaki ağaçlar gibi köklüce tasfiyesiydi.
AVM KAFA NESİLLERE HAYIR...
“Dozer-kepçe-zabıta-çevik kuvvet-biber gazıyla” kamuya ait spekülatif rant fışkıran kent toprağına el koyma ve AVM rezidance dikme “tüketerek şişen borç ekonomisine” yeni yığınlar katmak demekti..
Çünkü muasır ülke seviyesine çimento yığma AVM sayısıyla erişeceğini iddia eden siyasi otorite, 2053’e AVM yani “yabancı ortaklı- içi ithal marka deposu” bu mekan sayımızı patlatarak ve başta alkol tüketim nefsine hakim, “ithal taklitçililik” yapmayan nesillerle varacaktı.
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştaki çocuklara “kültürel-toplumsal-sosyal hayat” Avrupa’nın en fazla AVM’sine sahip İstanbul’un 92’si bitmiş 55’i planlanan AVM’siyle sunulacaktı.
Bir grup, AVM’lerin inşaatında eğer ölümcül koşulları ıskalarsa çalışacak, bir diğer grup
AVM’nin ucuz taşeron hizmetli kadrolarına doldurulup sıkça boşaltılacak ve bazıları da “stratejik görevler alıp” kapıdan “içeri girmemesi” gerekenleri tespit edip amirine bildirecekti.
Meydanlarına insanların çıkışının ve toplanmasının yasaklandığı Türkiye’de AVM bağımlısı bir öteki grup ise aile boyu, kapıdaki kuyrukta ve otoparktaki yerinden başka politik kaygı taşımayacaktı..
Dolayısıyla Gezi Parkı’ndaki direniş-nöbetine sahip çıkmak, gelecek nesillerin “ruh ve beden sağlığı” adına “AVM kafa nesillere de hayır” demekti..