Mazisini mazlumluk, ezilmişlik mitolojisine mal ederek kuran siyasi iktidarın gittiği yerlerin yüksek biber gazı bulutlarıyla kaplanması hayra alamet değil.
Mutlaklaşan iktidarın sarındığı çevik kuvvet zırhı, sadece mazlumluk ve zalimliğin tarihsel dönüşümünü göstermiyor, iktidar sahiplerinin 'güçle' kurduğu tehlikeli bağımlılık ilişkisini ve artan kaygıyı da yansıtıyor.
ODTÜ'de Başbakan'ın bir toplantıya katılmak üzere gelişi esnasında kampusun yaklaşık bir buçuk kilometrelik alanına telaşla atılan gaz bombaları bu kaygının kaçınılmaz güç gösterisi oldu.
Eski mazlum, yeni muktedirler kendilerine karşı bütün eleştiri, muhalif görüş ve protestoları toptan 'demokrasi karşıtlığına indirgeseler de' ne yazık ki hiddetli siyasi tahammülsüzlüklerini saklayamıyorlar.
Demokrasi söylem tekelini elinden bırakmayan hükümeti protesto eden öğrenciler, yalnızca kamera kayıtlarından kimlik bilgileri çıkartılıp, fişlenip, okuldan uzaklaştırma cezasına uğramıyorlar.
Aylarca cezaevlerinde tutuklulukları sürerken ağır hapis cezalarıyla yargılananlar da var.
Berna Yılmaz ve Ferhat Tüzer, Mart 2010'da Roman Çalıştayı'nda Başbakan konuşurken 'Parasız Eğitim İstiyoruz' pankartı açtılar.
Gözaltına alınıp sonra tutuklandılar ve 9 aydır tutuklular, 15 yıl ağır hapis cezasıyla yargılanmalarının ikinci duruşması 14 Aralık'ta yapıldı.
Tahliye kararı çıkmadı, bir sonraki duruşma tarihi olarak tam altı ay sonrası belirlendi 24 Mayıs 2012. Tutuklandıkları tarihle ikinci duruşma tarihi arasındaki süre 15 ay olacak.
Berna ve Ferhat'ın bu mağduriyetleri Başbakan'ın şiir okuduğu için hapis cezası aldığı dokunaklı mazlumluk hatıralarını nasıl yaya bırakıyor değil mi?
Nihal Çarıkçı da 21 yaşında Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğrencisi, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'a SBF'deki konferanstan ayrılıp makam arabasına binerken yumurta atan öğrencilerden biri.
Egemen Bağış, 'siyah ceketinin sol üst kısmı kirlendiği' gerekçesiyle Cebeci Karakolu'na gidip şikayetçi oldu. Şikayet üzerine Ankara Cumhuriyet Savcılığı Nihal Çarık için 2 yıl hapis cezası istemiyle dava açtı.
AB sürecinde kibirli AB'li yetkililere Türkiye'deki 'insan haklarını, ifade özgürlüğündeki iyileşmeleri, demokratikleşme hamlelerimizi' övünerek aktararak demokrasimizin PR çalışmasını götüren Bağış, 'sol üst kısmı kirlenmiş' ceketiyle AB'lileri kesin ikna etmiş olmalı!
Gösteri siyaseti oyuncuları, yumurta kabuğundan ince ve kırılgan egolarının şiddetli öfkesini genç öğrencilerden çıkartarak rahatlıyorlar.
Bu arada eğreti demokrasi imajımızın küresel ölçekteki yerini Economist dergisi bildirdi.
Economist'in iki yılda yaptığı araştırmada Türkiye, demokrasi endeksinde iki sıra gerileyerek 89. olmuştu, biz hiç şaşırmadık.
'Tam demokrasi' ve 'Kusurlu demokrasiler' kategorisine bile giremeyen Türkiye alt kategorideki 'Melez Rejimler' başlığında Nikaragua, Uganda, Haiti, Tanzanya, Pakistan ve Zambiya'yla buluşmuştu. Avrupa'nın ikinci büyüyen ülkesi olmakla böbürlenen Türkiye, yaklaşık 60 demokrasi endeksine bağlı yapılan araştırmada eski sömürge ülkeleri ve dikta rejimlerinin arkasındaydı.
Mesela sivil özgürlüklerde 132. olup Kazakistan'ın gerisinde kalmıştı.
Az gelişmiş otokratik rejimlerle medya özgürlüğünden, siyasi katılıma, hükümet işlevinden, siyasi geleneğe demokrasi adına büyük yakınlığımız mevcuttu.
Gana ve Mali demokrasi alanında gelişmeler gösterdiğinden bir üst kategoriye 'kusurlu demokrasiye' geçmeyi başarmışlar.
Economist'in bu araştırmasında 'İleri Demokrasi' kategorisi bulunmuyor ama ileri demokrasinin 'özgün' endeksleri de bizde sabit, isterlerse iletiriz...