Türkiye'de üç genel seçimini üst üste kazanan iktidar partisinin ulaştığı kitleselliğin ölçüsü iki seçmenden birinin oyunu almak oldu...
Öncelikle Türkiye'de iktidarın iki kişiden birinin siyasi tercihi olmadığını unutmamak gerekiyor.
Ekonomide neoliberal kapitalist, devlet yönetiminde 'güvenlikçi otoriter', değerleri 'maneviyatçı' iktidar partisi, esnek politik kimliğini bu seçimlerde 'milliyetçi-muhafazakarlıkta' netleştirerek oy blokunu ülke geneline yaydı.
Küresel kapitalist sistemin tüm ekonomik ihtiyaçlarını var gücüyle 9 yıldır yerine getiren iktidarın içeride yükselttiği sağ popülist söylem, kitlelerin duygusal aidiyetleri üzerinde oldukça etkili olmuştu.
Özellikle Başbakan'ın mitinglerde Cumhuriyet modernleşmesinin yarattığı 'mağdurlarını' 60 yıl sonra bile canevinden yakalayarak, Sünni-Türk kimliği ve 'tek millet, tek dil, tek vatanla' özdeştirmesi popülist ustalıktı.
Gerçekte ise hızlı kapitalistleşme sürecinin ürettiği yoksul, işsiz ve mahrumiyet çekenlerin ortak duygularına hitap eden milli maneviyatçı dille onları bu kimlik çatısında toplarken 'ötekini de' dışarıda bırakmayı ihmal etmiyordu.
'Esası' farklılıkların temsil ve taleplerine dayanan demokrasi kavramından hareketle iktidar partisinin egemen homojen blok halinde büyümesi demokratik sayabileceğimiz bir mahiyet miydi?
Böylesi çoğunlukçu temsilin devlet ve kurumlarında da baskın hale geldiği günümüzde, 'farklılıkların' ezen ve boğan etkisi nasıl engellenecek sorusu cevap bekliyor. Dolayısıyla iktidar partisi sandıktan çıkan 'demokrasinin' demokratikleştirilme sorumluluğunu yerine getirebilecek mi?
Demokratik tepkilerin cezalandırıldığı, muhalif görüşlerin tutuklandığı, protestocuların haysiyetleri incitilerek şiddet gördüğü 'siyasi tahammülsüzlük' bıçak gibi kesildi mi şimdi merak ediyoruz!
EMEK DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK...
Seçim sonuçlarında 'demokrasi' arayanlar için seçimlerde barajı geçersiz kılan Emek Demokrasi ve Özgürlük Blok'unun 36 milletvekiliyle Meclis'e girmesi kafi derecede heyecan verici bir gelişmedir.
Ne Hazine yardımı alamama, ne YSK kararları, ne seçim bürolarını kurup seçim propagandası yapma imkanı bile tanımayan baskı ve operasyonlar işe yaramıştı. Siyasi temsilden saf dışı bırakılmaya çalışılan Blok'un 36 milletvekili hem de 11 kadınla Meclis'telerdi.
Siyasi klişelere sıkışmış PR kampanyalarına, imaj ve algı teknolojilerine sığınmadan halkla iç içe, yan yana sürdürdükleri seçim çalışmalarından sonra Meclis siyasetinde yepyeni bir dönemi simgeliyorlardı. Siyasetin dar kalıplarını, ezberlerini yıkacak ve 'insansız' siyaseti tepetaklak edecek güçleri vardı.
Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku sadece Güneydoğulu Kürt seçmenlerin değil; büyük şehirlerde gençler, kadınlar, emekçi, işçi, azınlıkların yani 'ötekilerin' geniş destekle kenetlendiği siyaset olarak Meclis'e giriyor.
Parti lider sultası işleyişine teslim siyasi partiler arasına 'eşitlik, özgürlük ve demokrasiyi' önceleyen, demokratik hakları hepimiz için sonuna kadar talep eden kararlı muhalefetlerini göreceğiz.
Ayrıca Blok'un 36 milletvekilini düz milletvekili gibi sayı hesabıyla değerlendirmemeli.
Blok'un Türkiye'deki toplumsal muhalefeti ve demokratik örgütlerin desteğini almış geniş toplumsal koalisyonu da temsil ettiğini de hatırda tutmalı.
Yeni Meclis döneminde sandıktan çıkan 'demokrasinin' demokratikleşmesinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'na Meclis'te tarihi görev düşüyor...