Sakızlı kurabiye, otlu omlet, midye salma, yengeçli mantı ya da artık bir klasik olmuş rakı-roka-balık... İzmir'de yaşayan bir mutfak araştırmacısı olarak, Alaçatı sokaklarında yaz-kış keyfini sürmeye devam ettiğim lezzetlerin peşinde, zamana meydan okuyan mekanları yazdım bu hafta. İşte füzyondan geleneksele Alaçatı'nın lezzet adresleri...
Sıcaklar bastırınca, yazlık mekanlar da 'yüklerini' iyice aldılar. Son yıllarda Bodrum, Alaçatı ve Cunda gibi öne çıkan kıyı kasabalarında eski-yeni işletmeleri 'fevkalade eğlenceli', 'gör-görün, namın yürüsün', 'kafa dinlemelik', 'lezzetlere gömülmelik' falan diye sınıflandırmak mümkün... Bizim 'rotamız lezzet' olduğu için, ağız tadı zenginliği sunan ve damaklarımızda 'bir hoş seda' bırakan yerleri rapor etmek istiyorum. Alfabetik olsun, bu hafta Alaçatı ile başlayalım, sonra Bodrum ve Cunda ile devam ederiz.
Takdir edersiniz ki bu üç güzel ve özel kasabayı, İzmir'de yaşayan bir mutfak araştırmacısı olarak, uzakta yaşayan dostlarımdan biraz daha fazla gözlemleme şansım oluyor...
İstanbullu, Ankaralı arkadaşlar yaz bitiminde memleketlerine döndüğünde, bizler bu mekanların sonbahar ve kış aylarında da keyfini sürmeye devam ediyoruz. Yani daha geniş bir açıdan bakabiliyoruz. Başka bir ifadeyle, biz onların her hallerini biliyoruz. Hem neşeli, hem hüzünlü, hem bakımsız, hem süslü-püslü...
HALİS TÜRK RAKISI
Alaçatı, 1820-1922 yılları arasında, yani Rum nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı dönemde, gerçek anlamda bir lezzet diyarıymış. Şaka değil, meyhaneleriyle pek ünlüymüş. Komşu Sakız Adası'ndan bile kayıklarına binip Alaçatı meyhanelerine gelenler olurmuş. Mübadelede Rumlar gitmiş, Balkan Müslümanları ve az sayıda da Giritli gelmiş kasabaya... Yeni gelenlerin gidenlerden en temel farkı, tarım anlayışlarıymış. Üzüm yerine buğday, sakız yerine tütün yetiştirilmeye başlanmış. Bağlar sökülmüş, arpa-buğday ekilmiş, sakız ağaçları kesilip tütün tarlaları açılmış. Korunabilen yegane tarım alışkanlığı anason olmuş; onu da zamanın İnhisarlar İdaresi dayatmış. Çünkü halis Türk rakısı-Çeşme anasonundan olurmuş (Bence hala da öyle). Bu durum mutfaklara da yansımış; ağırlıklı olarak Balkan, bazen de Girit yemekleri kaynamaya başlamış tencerelerde. 'Alaçatı' adlı kitabımı hazırlarken tatmıştım, biliyorum. Diyebilirim ki güzel memleketimin en güzel Boşnak börekleri, Alaçatı'nın eski evlerinde yapılıyormuş.
YAZ-KIŞ AÇIK DAHA İYİ
Yazlık kasabaların yaz-kış açık (daimi) mekanlarının daha başarılı olduğunu söylememe gerek var mı, bilmiyorum? Sadece 'yaz' için gelenlerin ömrü çok uzun olmuyor nedense... Bir iki sezon gelip 'görelim-görünelim' tarzı dükkan açanların, 'parsayı toplayıp köşeyi döneriz' hayalleri çabuk suya düşüyor.
RASİM USTA, İMREN...
Ama 1952'den beri istikrarla her gün Alaçatı'da 'kepenk açan' Rasim Usta'ya bakın... Kalite hep aynı ve inanın büyük kentlerdeki esnaf lokantalarına değişmem lezzetlerini...
Çeşme'nin en iyi 'tencere yemeği ve zeytinyağlı' yapan lokantası olduğuna yıllardır kefil olduğum İmren'in sahipleri Kadagan Kardeşler ise işlerini ayırdı. İki kardeş babalarının yıllar önce kadayıfçılık yaptığı Alaçatı'ya döndü, diğer iki kardeş Çeşme'de kaldı. Adı yine İmren, lezzetler yine yerinde; ismiyle müsemma yani...
YUSUF USTA
Alaçatı'nın en eskilerinden olan Yusuf Usta ise yine dillere destan; her zamanki gibi insanın önce gönlü-gözü doyuyor. Üstelik fiyatlar da Alaçatı fiyatı gibi değil, pek makul... Tatlılara hiç girmeyeyim diyorum; bu sıcaklarda yesen bünyeye zarar, yemesen akla ziyan...
YENİ CADDE: HACI MEMİŞ
Geçen yazdan bu yana en önemli değişiklik, Alaçatı'da herkesin birbirini gördüğü (hatta birbirine değdiği) ana caddenin yanı sıra Giritli mübadillerin ve yerli Türklerin (Karaköylülerin) mahallesi Hacı Memiş'in çok revaçta olması... İsabet diyorum; çünkü o meşhur ve her daim çok kalabalık caddenin artık tadı kaçmıştı. Öyle ya canım, piyasa yapmanın da bir zarafeti vardır.
ASMA YAPRAĞI
Aklınızda olsun, Ayşenur Yazıcı'nın lokantası Asma Yaprağı, her gün taze ürün çıkarmayı sürdürüyor. Bu arada Dutlu Kahve de eski haline döndü ve şirin bir çay ocağı oldu. Ana caddedeki eski kahvelerin, yani Alaçatı'nın ihtiyar delikanlılarıyla hasbıhal ettiğimiz mekanların alayı ya butik, ya butik otel ya da butik bistro olmuş durumda. Bu yüzden Dutlu Kahve'nin yaşaması fevkalade önemlidir. Şöyle ki, İmren Pastanesi'nden sakızlı kurabiyenizi alıp da rüzgarlı bayırdan seğirttiniz mi, çay-kurabiye keyfi yapmak için Dutlu Kahve'den daha iyi yer bulamazsınız.
KOPANİSTİ PEYNİRİ
En az sakızlı lezzetler kadar önemli bir lezzet de 'kopanisti' peyniridir. Pazaryeri Camii'nin meydanında yörenin bu özgün ve 'kokulu' peynirini satan kimse kalmadı artık ne yazık ki... Çeşme'de birkaç bakkalda bulmak mümkün... Ama en iyisi Karaburun'da. Ancak bu müthiş lezzetin Alaçatı'da da yaşaması ve yaşatılması gerekmez mi?
MARİA'NIN BAHÇESİ
'Rakı-roka-balık, fazla da bir şey istemem' diyorsanız, bilgilerinize: Ferdi Baba, 30 yıllık alışkanlıkları limanda sürdürmeye devam ediyor. Maria Ekmekçioğlu, Port'daki yerini kapattı ama merkezdeki, ana yolun ters istikametindeki 'Maria'nın Bahçesi', hala bu kıyıların en iyi Rum lokantası... Size bir sır vereyim: Sahibi de gerçek bir Rum; İstanbullu ve Selanikli... (Bunu şundan yazdım; sahibi Rum olan Rum lokantaları yok denecek kadar azaldı.) Maria'da sürpriz yok, yemeklerin kalitesi hep yüksek. Midye salmanın en iyisi, ahtapot ızgaranın en lokumu her daim emrinizde... Mekan derseniz şahane... Maria'nın karşısına açılan Yukarı Sokak'ın kahvaltısını, hele Ayzen Hanım'ın otlu omletini unutursam ayıp ederim. Öyle böyle değil, nefis...
FÜZYON DA VAR
Alaçatı'da füzyon arayanlar ve özenli servis isteyenler için Barbun, iki yıldır iyi bir ortam sunuyor misafirlerine... Yengeçli mantı, tütsülenmiş etlerle yapılan salatalar başarılı füzyon örnekleri ama fiyatların biraz yüksek olduğunu söylemeliyim. Kemal Demirasal fiyat eleştirilerine kulaklarını tıkıyor; 'Kalite fiyatla doğru orantılıdır' diyor. Bakalım zaman onu haklı çıkaracak mı? Şu anda bu fiyatlardan alıcısı var nitekim...
LAVANTA, AGRILIA
En eskilerden ikisi küçülerek yer değiştirdi bu yıl. İlk göz ağrılarımızdan olan Lavanta, Hacı Memiş'e konuşlandı bu yaz. Ancak her şey eskisi gibi mi, tatlar yerinde mi diye bakmaya henüz fırsatım olmadı. Agrilia ise yeni Alaçatı'nın en eskilerinden sayılır ve hala en iyi et lokantasıdır. O da üçüncü kez mekan değiştirdi ve Beyevi'nde karşıladı sezonu. Tebdil-i mekanda ferahlık vardır, rast gitsin işleri...
GAYET DOSTåNE
Bu yıl Alaçatı'nın yerlilerinden, Dost Kitabevi'nin de sahibi olan Ömer ağabeyimizin iki çocuğu Berrak ve Burak da, anne mutfağının yemeklerini Dostane'de pişiriyorlar. Niyetleri yaz-kış açık kalmak; özellikle zeytinyağlı yemeklerde çok iddialılar. Yolları açık olsun...
Bu yaz biterken Alaçatı'ya bir kez daha birlikte göz gezdirelim ve sezonun artılarını-eksilerini yine birlikte tartalım. Şimdilik görünen o ki, beş-altı yıl öncesine oranla bu güzel kasabadaki lezzetli mekanların sayısının hızla arttığı... Bundan iyisi de can sağlığı...