Binlerce yıl önce şarapçılık yapılan bir bölgeydi Likya. Sonra unutulup gitti... Ancak Özkan Ailesi, Elmalı'da 1.100 metre rakımda kurdukları ve 'şato tipi' üretim yaptıkları bağlarında mucize yaratıyor.
ünyada adını şaraptan alan iki güzel kent var. Biri Avrupa'nın göbeğinde yer alan, 2011 yılında kıtanın en yaşanılacak kentleri sıralamasında ilk sıraya yerleşen Viyana, diğeri Fethiye yakınlarında ve Antalya il sınırındaki antik Likya yerleşimi Oinoanda... İncealiler Köyü'nden dar bir patika yol ile 45 dakikada ulaşılan antik kent Oinoanda, sönmüş bir yanardağın eteklerinde kurulmuş. Oinoanda adına ilk olarak, 'Wiyanaw anda / Winuwanda' adıyla Hitit çivi yazıtlarında rastlanmış. Bilmeyenler için yineleyelim, Hititçe'de 'wiana', 'şarap' demek... Bu çivi yazıtlarından öğrendiğimize göre, Hititlerin o zaman adı Lukka olan Likya'ya karşı yaptıkları bir seferde, bu yerleşimin Lukka ülkesinin bir bölgesi olduğu vurgulanmış. Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün 2007'den bu yana yaptığı kazılarda, bugüne kadar Sinoplu olarak bilinen Antik Çağ felsefecisi Diyojen'in Oinoandalı olduğu saptanmış. Şehir kalıntıları arasında sıkça rastlanan felsefi içerikli yazıtlarda ise, bölgenin şaraplarının ne kadar güzel olduğu anlatılmaktaymış.
LİKYA'DA YILIN SON BAĞ BOZUMU
Sadece Oinoanda'da değil, tüm Batı Anadolu'da, yani Antik Çağın İonia, Karia ve Likya bölgelerinde yer alan ve sayıları üç yüzü aşan antik kentlerin tamamında şarap üretildiğine, çoğunda da Dionysos tapkısı olduğuna dair çok önemli veriler var.
Bu yılın belki de son bağ bozumunun tanıklığını, küçük bir gazeteci grubuyla geçen hafta Likya'da yaptık. 'Likya' adıyla şarap üreten Özkan Ailesi'nin konuğuyduk. Tarık Bey ile oğulları Burak ve Doruk'un ev sahipliğinde bağlarda gezip dolaştık, 2-3 hafta önce sıkılmış üzümlerin tadına baktık. Özkanlar, aile olarak bölgenin tarihsel geçmişini çok önemsiyorlar ki bu güzel bir şey... Zaten Kızılbel bağlarının ortasında yer alan Likyalılardan kalma bir tümülüs de ailenin koruması altında. Uzun yıllar bölgede çalışmalar yapan ve 'Türk arkeolojisinin anneannesi' olarak kabul edilen Amerikalı Profesör Machteld Mellink de, bölgede antik çağdan beri şarapçılık yapıldığını söylüyor. Mellink bunu söylerken, Semahüyük yakınlarındaki 'Karaburun Tümülüsü'nde bulunan -ama sonra maalesef çalınan- bir duvar resminde tasvir edilen Pers Satrabı'nın elindeki şarap kasesini (kadehini) de kanıt olarak gösteriyor. Tümülüsün duvarları resimlerle bezeli... Çalınan resimde Satrap, yatağa uzanmış bir şekilde betimlenmiş; elindeki kaseye yakınları şarap sunuyor. Yan duvarda bir cenaze alayı, karşı duvarda ise ayakta duran bir kadın ve tabandaki taş karyolanın eteğinde de çeşitli hayvanlar resmedilmiş. Prof. Mellink, bölgede yapılacak şarapçılığın çok başarılı olacağını, yaşamını yitirdiği 2006 yılına kadar ısrarla yinelemiş.
Doğrusunu söylemek gerekirse, dünyaca ünlü arkeoloğun bu öngörüsünde ne kadar haklı olduğuna şahit olduk. Şarapları tadıp fikir yürütürken Burak Özkan, her şeye, önce hayal kurarak başladıklarını anlattı içtenlikle. Bu hayalde özenle kurulan yemyeşil bağlar, o bağlardan hasat edilen bereketli üzümler, bin bir emekle yapılan mükemmel şaraplar, binlerce yıl sonra yeniden doğan bir şarap kenti ve bütün dünyanın saygı duyacağı bir şarap markası vardı. Aslını ararsanız, adım adım da ilerliyorlar. Evet, binlerce yıl önce şarapçılık yapılan bir bölgeydi Likya; sonra da unutulup gitti. Ama onlar, ' Tarihin izlerini bugünün biliminin ışığında sürmek, hem vizyonumuz hem de misyonumuz olsun' diyerek yola çıktılar ve görünen o ki çok da başarılı oldular.
Çağdaş Likya'nın şarapları, Özkan Ailesi'nin Elmalı'daki bağlarında 1.100 metre rakımda, gündüzleri sıcak, geceleri ise serin bir mikro klimada, geç hasat edilen üzümlerden üretiliyor. İlk bağlarını 2000 yılında Avlan Gölü kenarında kurmuşlar. (Bu göl önce kurutulmuş, şimdi yeniden su topluyor ve bölgenin hayatında önemli rol oynuyor.) Likya'nın en güzel kentlerinden biri olan Arykanda antik kentine yakın olduğu için de adını 'Arykanda Bağları' koymuşlar. Bu bağların içinde de, 'şato sistemi' ile bağların kendi üzümünden şarap yapmak üzere, 2007 yılında modern bir şaraphane kurmuşlar. Şaraphanenin önüne, modern mimari açısından alkışı hak eden bir 'Likya Lahdi' yerleştirmişler.
Kayıp Türk üzümleri yaşatılıyor
Doğal akış felsefesine uygun olarak projelendirilen Arykanda Bağları, Fransız ve İtalyan teknolojilerinden yararlanılarak yapılmış. Yaklaşık 250 dönümlük bir alanda cabernet sauvignon, merlot, syrah, Kalecik karası, öküzgözü, boğazkere, malbec, pinot noir, pinot meunier kırmızı üzümleriyle chardonnay, sauvignon blanc beyaz üzümleri yetiştiriyorlar. Ayrıca 200 yaşlarında olduğu tahmin edilen ve yörede keşfedilen bir asmadan elde edilen 'acıkara' adlı üzüm de yeniden üretiliyor. Kayıp bir üzümü canlandırmaya çalıştıkları, Türkiye bağcılığına kaliteli yeni bir üzüm cinsi kazandırmak için 5 yıldır çalıştıkları için yürekten alkışladık. Bir başka sevindirici gelişme ise, günümüze zar zor ulaşan 'Merzifon karası' türünü, Elmalı'daki bağlara taşıyıp yaşatmaya çalışmaları... Tattığımız şaraplarda cabarnet-boğazkere kupajını zaten biliyorduk ama geçen yılın ürünü boğazkere, Türkiye'de bugüne kadar tattıklarımın en iyisiydi. Aynı şekilde ülkemizin tek monosepaj pine noire şarabı da kolay içimiyle benzersiz bir üzüm olarak nefisti. Gastronomi turizmi açısından da sevindirici gelişmeler duyduk. Antalya, Kaş, Fethiye ve Kalkan'dan turist grupları gelip şarap tadıyorlarmış. Türkiye'de şarapçılık, hem de antik zenginliklerle birlikte büyüyüp gelişecekse buna ancak şapka çıkarılır.
Lezzet definesi de Elmalı'da...
Bütün dünyada Elmalı, çalınan 'Elmalı Definesi' ile tanınıyor. Ama müjde... Benzersiz sikkeler, uzun uğraşılar sonucu geri alınmış ve Antalya Müzesi'nde sergileniyor. Ama şimdilik, çünkü bu hazine yakında açılacak olan Elmalı Müzesi'ne taşınacak. Öğle yemeği için mola verdiğimiz bu tipik yayla kasabasında tattığımız lezzetleri ise kelimelerle anlatamam...
Kasabada büyük kentlerin önemli sorunlarından biri olan tabela kirliliğinin önüne geçilmiş. Ancak dert bir tane değil ki... Yıllarca hunharca yok edilen, ama son 20-30 yıldır koruma altına alınan Mavi Sedir Ormanı, şimdi de taş ocaklarının ve mermercilerin tehdidi altında. Bu canım sedir ormanı ve korunmuş kimliği ile Elmalı, Antalya'da günübirlik önemli bir turizm destinasyonu olabilir. İlçedeki Kültür ve Turizm Derneği, Kandilzade Hasan Sıtkı Bey Konağı'nda yöresel lezzetleri ikram ediyor. Bizim tattığımız kırmızı suyun içindeki keçi eti ile erişte gerçekten övgüyü hak ediyordu. En son yediğimiz güllaç ise Ramazan ayında yapılanlara hiç benzemiyordu. Güllaç hamuruna ceviz sarması yapılmış nefis bir tatlı idi. Tadınca, kendimi tutamayıp bunun adı 'lezzet definesi' olsun dedim. Gerçek salebe de 80 yaşında bir bakkalın dükkanında kavuştuk; hem de su değirmeninde öğütülmüş. Yolunuz Elmalı'ya düşerse, Anadolu'nun gerçek lezzetlerini özellikle de salebi kaçırmayın derim...