Her ne kadar Avrupa Birliği son dönemde maalesef gündemin hayli arka sıralarına düşmüş olsa da AB, bir aday ülke olan Türkiye'yi gözlemeye ve raporlar yazmaya devam ediyor elbette. Bu raporlar bir tür röntgen. Tartışmaya açık olsa da genel fotoğrafı çekiyor ve Brüksel'den nasıl göründüğümüzü bize gösteriyor. Peki acaba nasıl görünüyoruz? AB hangi olumlu ve olumsuz tespitlerde bulunuyor? Cevaplar 2011 İlerleme Raporu'nun yayınlanan taslağında mevcut. Dün Taraf'ta Yasemin Çongar raporu detaylı bir şekilde ele aldı. Ben o rapordan dikkat çekici birkaç başlığı bu yazının konusu yapacağım.
***
Her şeyden önce Türkiye'de hala eski bürokratik ve askeri vesayetin devamını isteyenlerin müthiş bir şekilde eleştirdikleri, 12 Eylül referandumu ile hayata geçen HSYK ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişiklere raporda övgü var. Bu değişikliklerin Katılım Ortaklığı kapsamındaki beklentilere cevap verdiği belirtiliyor. Öte yandan değişiklikleri olumlu bulan AB 'Anayasa değişikliklerini uygulamaya geçiren yasal mevzuatın benimsenmesine, hükümetin bu yöndeki taahhütlerine rağmen, ülkedeki ilgili kişi ve kurumları kapsayan geniş ve etkin bir toplumsal danışma süreci eşlik etmemiştir.' diye de not düşmüş. Bu nottaki görüşe ben de katılıyorum. Ancak şunu da unutmayalım ki referandum sürecinde bazı sivil toplum örgütleri ve derneklerin yanı sıra siyasetçilerin büyük bir kısmı da yapıcı tavır almaktan uzak durdular. CHP kesin 'hayır'ıyla, BDP ise boykotuyla sürece taş koymaya çalıştı. Bu tavırları bugün halen sürüyor. Bu da işbirliğini ve geniş katılımı güçleştiriyor.
***
Raporda Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgili değerlendirmeler de mevcut. Bu değerlendirmelerin önemli bir kısmı çeşitli eleştiriler içeriyor. Bu eleştirilerin bir kısmını yazacağım ancak öncelikle şunu hatırlatmak istiyorum: Sizler de göreceksiniz ki bu eleştiriler işleyişe yönelik eleştiriler. Bu davaların özünün vahameti ve önemini kabul ediyor rapor. Benim de sık sık dile getirdiğim bir ayrım bu. İşleyişle ilgili yanlışları eleştirelim ama bu davaların özünün çok önemli, Türkiye'nin temizlenmesi ve sivilleşmesi için çok gerekli olduğunu kabul edelim.
Rapora dönecek olursak... Şu ifadeler kullanılmış: 'Ergenekon soruşturması ve diğer iddia olunan darbe planlarına ilişkin soruşturmalar, Türkiye açısından demokrasiye karşı suç faaliyeti iddialarına ışık tutmak ve demokratik kurumlarla hukuk düzeninin gerektirdiği gibi işlediğine olan güveni güçlendirmek açısından bir fırsattır. Ancak soruşturmanın yürütülme biçimine, adli süreçlere ve savunma hakkını tehlikeye atan kriminal uygulamalara ilişkin endişeler devam ediyor.'
***
Ergenekon ve medya bahsinde ise AB özellikle Ahmet Şık'ın kitabından yola çıkarak basın özgürlüğü ile ilgili yergilerde bulunuyor. Belli ki Brüksel koridorlarında Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın tutuklanması büyük yankı bulmuş ve onların üzerinden 'Türkiye'de muhalifler susturuluyor' tezi başarılı bir şekilde anlatılmış. Ben başından beri Şık ve Şener'in tutuklanmasının yanlış olduğunu, kitabın toplatılmasının davayı zayıflattığını söylüyorum. Nitekim işleyişte yapılan böyle hatalar haklı davayı haksız göstermek isteyenler için bulunmaz nimet. Belli ki AB ilerleme raporunu kaleme alanlar, Nedim ve Ahmet'in tutuklanmasını haklı bir şekilde eleştirirken, bir Ergenekon medyası yaratıldığının, örgütsel bir çerçevede sivil hükümeti devirmek için askerle dirsek teması içinde yayınlar yapıldığının, Oda TV yapılanmasının Batı'nın 'medya'dan anladığı kavramın çok uzağına düştüğünün farkında değil... Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü sorunları deyince geçmişten gelen, derin yapıların üzerine giden birçok gazeteciyi mağdur eden, askeri vesayet-medya arasında kurulan tuhaf ilişkinin ortaya çıkardığı bir çok engel olduğunu görmüyor, göremiyor, çünkü Nedim ve Ahmet'in mağduriyetleri kullanılarak Ergenekon davasını zayıflatmak için müthiş bir kampanya yürütülüyor.