ABD, Çin merkezli sosyal paylaşım sitesi TikTok’a iki seçenek sundu:
Ya yasaklarız ya da bize satarsın!
Gayet ‘demokratik’!..
Gerekçeler önemli:
- Uygulamanın yüklendiği telefon ve bilgisayarlardaki bütün veriler alınabilir.
- Kullanıcı profilleri depolanarak ticari ve siyasi amaçlı kullanılabilir.
- Telefon ve bilgisayarlardaki kamera, mikrofon, konum bilgisi gibi veriler -açık değilse bile- aktif hale getirilerek uzaktan kayıt/tespit için kullanılabilir.
Yani;
Uygulamanın yüklendiği şirket veya resmi kurum bilgisayarlarından, çalışanların telefonlarından teknoloji, askeri veya siyasi casusluk yapılabilir.
Kişilerin banka hesaplarına erişilebilir.
Profiller sınıflandırılarak ‘kişiye özel’ kışkırtma ve istismar amaçlı haberler dolaşıma sokulabilir.
Böylece sosyal ve ekonomik olaylar, siyasi kampanyalar, seçimler etkilenebilir.
Gerçek profillere benzer ‘dijital hesaplar’ üretilerek kışkırtma etkisi arttırılabilir.
Kamera ve mikrofonlar her yerde kayıt alır, konum bilgisiyle aktarabilir.
Bu yüzden ABD Savunma Bakanlığı, İç Güvenlik Bakanlığı ve Ulaştırma Güvenliği çalışanlarının TikTok’u kullanmaları yasak. Başkan Trump da, TikTok’un ABD ulusal güvenliğine zarar verme amacıyla kullanıldığına yönelik ‘güvenilir kanıtlar’ olduğunu açıkladı.
Bu baskı sonuç verdi.
TikTok’un Çinli sahibi ByteDance’a ABD’li yazılım devi Oracle ve perakende tekeli Walmart ortak olacak.
Şirketin merkezi de ABD’de bulunacak. Böylece şirketin ABD’ye 5 milyar dolar vergi ödemesi de sağlanacak.
Yani TikTok Çin’e ne sağlıyorsa artık ABD’ye de sağlayacak!
Türkiye, Twitter, Facebook gibi ABD’li sosyal medya şirketlerine bu kadarını da söylemedi.
Sadece “muhatap bulundurun, Türkiye’den alınan verileri Türkiye’de depolayın, Türkiye’den kazanılan gelirin vergisini Türkiye’ye ödeyin” dedi.
‘Yasaklarım’ da demedi, “suç unsuru bulunan paylaşımları engellerim, süre veririm, hiçbirine uyulmazsa veri hızını yavaşlatırım” dedi.
Kıyamet ABD’de kopmadı, bizde koptu!
‘Ticari’ şirketler, bir anda ‘demokrasi ve özgürlük anıtı’na dönüştü!
Ah ‘Batıcı’lar!
Batı’nın dediğini yapmaktan yaptığını yapmaya ne zaman terfi edeceksiniz!
TİK TOK!.. DİJİTALLEŞMEK İSTİYORUM!
…
Trak tiki tak!
Makinalaşmak istiyorum!
…
Nazım Hikmet’in 1923’te yazdığı şiiri bugüne uyarlamak mümkün.
Dinamonun, bakır tellerin, lokomotiflerin, türbinlerin, uskurların yerine işlemcileri, algoritmaları, ‘byte’ları, fiber optikleri, ‘big data’ları, kullanıcı profillerini koyun, yeniden yazın.
Makineleşmenin dünyayı ve insanı nasıl değiştirdiğinin tanığıydı Nazım; biz de dijitalleşmenin tanığıyız.
O gün makineleşme insanı ‘belirliyor’du, bugün dijitalleşme…
İnsanın ürettiğine esir olmasını sorgulayan akıllara ve onları ‘daha çok duymaya’ ne çok ihtiyacımız var.
BBC’NİN SOSYAL MEDYA KURALI
Gazeteciler sosyal medya paylaşımlarında çalıştıkları kurumun ilkeleriyle bağlı olmalı mı, olmamalı mı?
Haberlerinde bağlı ama kişisel hesaplarındaki yorumlarda daha özgür olmalı diyenler çoğunluk olabilir.
Ama BBC’nin yeni Genel Müdürü Tim Davie bu düşüncede değil.
Davie, BBC habercilerine hitaben yaptığı ilk konuşmada, önce “Tarafsızlık BBC kimliğinin özüdür. Ancak yaptırdığımız araştırmalarda çoğu kişinin ‘BBC yayınlarının belli bir perspektif tarafından şekillendirildiği’ algısında ortaya çıktı” dedi.
Sonra da ‘tarafsızlık ilkesini zedeleyecek sosyal medya paylaşımı’ uyarısı yaptı: “Eğer sosyal medyada dik kafalı bir köşe yazarı ya da partizan bir eylemci olmak istiyorsanız, -ki bu da bir tercihtir- ama BBC’de çalışamazsınız!”
Tartışmaya değer.
Değerli tartışmalara vaktimiz varsa…
103. YAŞ
Akşam Gazetesi’nin ilk nüshasının basıldığı 20 Eylül 1918’in üzerinden 102 yıl geçti.
Samsun’dan başlayan ‘kurtuluş’un içinde oldu; emperyalistlerin ‘geldikleri gibi gittiklerine’ tanıklık etti.
Doğrusuyla eğrisiyle, Türkiye’nin yaşadığı çalkantıları yayın politikalarında da yaşadı, yansıttı.
Türkiye’nin yayın hayatında olan en eski ulusal gazetesi olarak 103. yaşından gün aldı.
Milletin değerlerine, vatanın bekasına ve hakikate dayalı gazetecilik anlayışımız, geleceğe bırakacağımız en kıymetli miras olacak.
BİR VELİDEN EĞİTİM YAYINCILARINA ÇAĞRI
Lütfen;
Ders veya yardımcı kitapları birinci hamur veya kuşe gibi ‘ağır’ kağıtlara basmayın.
Konu adları ayrı, başlıkları ayrı, vurgulu kelimeleri, tabloları ayrı renklerde basmayın.
Sayfaların üzerine kurşun kalemle not alınamıyor, hesap kitap yapılamıyor, yazılar okunmuyor.
Çocukların sırtı da gözleri de yoruluyor.
Üstelik bir yıl sonra geri dönüşüme gidiyor.
Çocuklarım için renkli, süslü, ‘pahalı’ kitaplar değil ‘doğru Türkçe ile yazılmış doğru bilgiler’ istiyorum.
Aynı parayı ödemeye hazırım!