Milliyet gazetesi bir süredir 'çevre' ağırlıklı yayınlarıyla dikkat çekiyor. Önceki gün bizim mesleğin ustalarından Güneri Cıvaoğlu'nun yazısında okudum; Fransa'nın önde gelen gazetelerinden Le Monde, 'dünyayı kurtaracak enerji kaynağı' olarak hidrojeni işaret eden bir yazı yayınlamış.
Başlığı da 'kutsal kâse enerjisi'...
Sistem, sudan hidrojen, araç tankına konulan sıkıştırılmış hidrojenden de elektrik üretimine dayalı.
Egzozdan ise sadece 'su' çıkıyor... Elektrikli otomobillerin hidrojene dönüşmesi de mümkün.
Kilometre başına maliyet ve dolum süresi elektrikli otomobilden çok daha düşük.
Otomotiv devleri 2013 yılından beri hidrojenli otomobil, hatta kamyon üretiyor.
Birçok Avrupa ülkesinde, G. Kore, Japonya ve ABD'de hidrojen dolum istasyonları artıyor.
Ancak şimdilik araç maliyetleri yüksek.
Ancak;
Suyun ayrıştırılmasıyla elde edilen hidrojenin enerji kaynağı olarak kullanılmasına yönelik teknoloji 10 yıl içinde yaygın kullanılabilir hale gelebilir. Bu amaçla kullanılacak hidrojenin kilogram maliyeti önce 2 dolara, kısa sürede de 1 dolara kadar düşebilir.
Hidrojen enerjisi teknolojisinin nasıl hızlı 'ekonomikleştiğini' de anlamak için not edeyim, on yıl önce bu rakam 25 dolardı!
Başta Almanya ve Fransa olmak üzere 20 AB ülkesinin hidrojen enerjisine yönelik stratejik planlar hazırlaması, AB'nin kurumsal olarak bunu desteklemesi işin ciddiyetini gösteriyor.
Konuyu otomobilden açtık ama hidrojenin 'elektrik üretimi' için kullanıldığını düşünün; 'sıfır atıklı sınırsız enerji kaynağı'...
Fransız gazetesi, bazı enerji uzmanlarına ve ünlü Fransız yazar Jules Verne'in bir romanında, 'sudan enerji elde etme' kehanetinde bulunduğuna atıf yapmış.
Ben de bu kehaneti gerçeğe dönüştürenlerin başında gelen bir Türk'e atıf yapayım: Prof. Nejat Veziroğlu.
Veziroğlu, Uluslararası Hidrojen Enerjisi Konseyi'nin kurucusu, ABD hükümetlerinin bu alandaki danışmanı ve Florida Üniversitesi öğretim üyesi.
Bütün varlığıyla 'Türk'...
Hikayesini kendi ağzından aşağıda alıntıladım.
Ve 'yüz' yaşına dayanmış olmasına rağmen Türkiye'nin hidrojen teknolojilerine liderlik yapması için çaba gösteriyor.
Bu çabaları da çok karşılıksız değil.
Bir üniversitede Veziroğlu adına hidrojen enstitüsü ve Hidrojen Teknolojileri Derneği kuruldu.
Derneğin Başkanı Prof. İbrahim Dinçer, Kanada'da Ontario Üniversitesi kurucu öğretim üyesi ve bu yıl başında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu üyeliğine atandı.
Derneğin yönetim kurulu İTÜ, ODTÜ, YTÜ gibi Türkiye'nin önde gelen teknik üniversitelerinin hocalarından oluşuyor.
Geçen hafta İzmir'de Türkiye'nin ilk temiz hidrojen çözümleri ve inovasyonu fikir maratonunu düzenlediler.
Temmuz 2022'de de Dünya Hidrojen Enerjisi Konferansı'nı İstanbul'da toplayacaklar.
Konferans ile hidrojen enerjisi daha fazla Türkiye'nin gündeminde olacak.
Küçük ama önemli bir not daha;
Veziroğlu'nun onursal başkanı olduğu Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi, her yıl 'Jules Verne' adına ödül veriyor.
Ama hidrojen enerjisine ilişkin haberinde Jules Verne'ye atıfta bulunan Fransız gazetesi Le Monde, haberinde kimi enerji uzmanlarından da alıntılar yapıyor, ancak 'hidrojen enerjisinin babası' Veziroğlu'na değinmiyor.
Siz de bunu not edin.
AMA BEN AMERİKALI DEĞİLİM Kİ, TÜRK'ÜM...
Prof. Veziroğlu'nun bir röportajını, 25 Ağustos'ta TRT Haber'de 'Uzaktaki Başarılar' belgeselinde izlemiş, 28 Ağustos 2018'de Star gazetesinde "Ama ben Amerikalı değilim, Türk'üm" başlıklı yazıma konu etmiştim.
Şöyle yazmışım:
Veziroğlu, 1924'te Üsküdar'da doğmuş; İzmir Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu, İstanbul Pertevniyal Lisesi ve İTÜ'de okumuş, yani 'devlet okullarında'...
1942 yılında Avrupa 2. Dünya Savaşı'nın içindeyken, genç Türkiye Cumhuriyeti, onu 'Sümerbank bursu' ile Londra'ya öğrenci olarak göndermiş.
19 yaşında, Avrupa'daki savaş nedeniyle Ankara'dan Halep-Beyrut-Kahire-Güney Afrika üzerinden İngiltere'ye gitmiş.
Imperial Kolej'i bitirmiş, Londra Üniversitesi'nde doktora yapmış.
Türkiye'ye dönmüş, Toprak Mahsulleri Ofisi'nde çalışarak 'burs borcu'nu ödemiş.
1953'te aile şirketine geçmiş ve İstanbul Boğaziçi Köprüsü ihalesine 25 milyon dolar teklif vermiş, ancak ihale 1960 darbesi nedeniyle iptal edilmiş. (Köprü 20 yıl gecikmeyle 1973'te, İngiliz-Alman şirketleri tarafından ve '2 milyar 80 milyon liraya' yapıldı.)
Bu sırada Miami Üniversitesi'nden teklif almış ve ABD'ye gitmiş.
Hayatını adayacağı 'Hidrojen enerjisi' ile orada tanışmış.
Mars'a gidecek hidrojen motorlu roketler üzerinde çalışmış, 'Temiz Enerji Araştırma Enstitüsü'nü kurmuş, uluslararası konferanslar başlatmış, Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Konseyi'ne başkan seçilmiş; Birleşmiş Milletler'e bu alanda danışmanlık yapmış ve İstanbul'da Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi'nin kuruluşunu sağlamış.
1974'te aldığı Türkiye Cumhurbaşkanlığı Bilim Ödülü de dahil, ABD'den Rusya ve Çin'e kadar çok sayıda ülkeden ödül ve madalyalar almış.
2000'de Nobel'e aday gösterilmiş.
45 yıldır hidrojen enerjisi Veziroğlu'nun adıyla birlikte anılıyor.
Ve o 94 yaşında hâlâ 'çalışıyor'...
ABD ve dünya için Veziroğlu bir 'Amerikalı bilimadamı'...
Ama onun kalbi 'Türkiye' için atıyor.
Belgeselin sonunda anlattığı hatırayı gözlerim dolarak izledim:
"Beni Arjantin'de konuşma yapmak için davet ettiler. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan aradılar. 'Dr. Veziroğlu, Malvinas harbinden (1982 Falkland Savaşı, İspanyolca La guerra de las Malvinas) beri hiçbir Amerikalı Arjantin'e davet edilmemişti. İlk defa sizi davet ediyorlar. Bu bizim için çok önemli. Sizi Buenos Aires'te bizim ataşemiz karşılayacak, sizi biz ağırlayacağız' dediler. Ee... dedim. Ama ben Amerikalı değilim ki, Türk'üm!"
Prof. Veziroğlu, halen Türkiye'yi hidrojen enerjisi teknolojileri üzerinde çalışmaya teşvik ediyor. Yeterli olmasa da karşılık buluyor. Zira bu yazıyı yazmadan önce Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi'nde 'Prof. Dr. Turhan Nejat Veziroğlu Temiz Enerji Uygulama ve Araştırma Merkezi' kurulduğunu gördüm.
Şehit Halisdemir'in adıyla yan yana 'yakışmış'...
"Ben Türk'üm" diyecek yeni Veziroğlu'lar yetiştirmelerini dilerim.
Yazıdan sonra Veziroğlu'dan bir e-posta almış, 25 Eylül'de de onu yayınlamıştım.
Türkiye'nin hidrojen enerjisinde öncü rol alabileceğini, nükleer santrallerin yanına hidrojen elektroliz tesisi kurulmasını önermişti.
Enstitüde 25 ayrı proje üzerinde çalışıldığını, derneğin de heyecanla çalıştığını, devletin Cumhurbaşkanı düzeyinde durumun farkında olduğunu görmek umut verici.
Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi, "Yetmez, takibi gerekir"...