Rekabet Kurumu, 'kazıkçı marketler' soruşturmasını sürdürüyor.
Daha önce üç zincir markete milyarlık ceza kesilmişti.
Dün Kurum Başkanı Birol Küle, yine ilginç şeyler söyledi.
'Topla-Dağıt Karteli' olduğundan söz etti.
Bunlar eski adıyla toptancı, yeni adıyla tedarikçi şirketler.
Yeni soruşturmanın konusu, 5 zincir market ve onlara mal sağlayan 14 tedarik şirketi.
Tedarikçiler, malı topluyor, 'birbirine yakın fiyattan' satmaları için marketlerle bir 'iletişim trafiği' yürütüyor.
Vatandaş da bu 'kartel'in cebini dolduruyor!..
Kurum Başkanı Birol Küle, "Biz fiyat denetimi yapmıyoruz, fiyat nasıl oluşuyor, ona bakıyoruz. Fiyatı birlikte belirlemeye yönelik aralarında bir iletişim var mı, ürün arzını birlikte mi belirliyorlar, pazar paylaşımı var mı, bunlara bakıyoruz" diyor.
Ve 'kartel'in yöntemini anlatıyor: "Topla-dağıt yönteminde bir tedarikçi, teşebbüslerin (marketler) arasındaki iletişimi sağlıyor. Fiyat geçişleri, promosyonlar, kampanyalar hatta indirimleri birlikte belirliyorlar. Bu da fiyatları yükseltiyor."
Peki burada bize, vatandaşa ne düşüyor?
Birbirine rakip gibi duran ucuzcu marketler ile büyük marketlerde aynı fiyatları görürseniz Rekabet Kurumu'na ihbar edin.
Rekabet Kurumu'nun internet sitesini inceleyin, sonuçlanan soruşturmalarda adı geçen markalara bakın; marka saygınlığını, ticari ahlakını ona göre değerlendirin.
TÜRK İSTİHBARATI'NIN NOKTA OPERASYONLARI NE ANLATIYOR?
Kandil, terör örgütü PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki merkezi. Çevre köylerle birlikte bölgenin hakimi, öyle ki merkezi Irak ordusu da, bölgesel yönetim (IKBY) peşmergeleri de buraya giremiyor.
Süleymaniye, Kandil'in güneydoğusunda, İran sınırında, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) ikinci siyasi başkenti. Erbil, Barzani'lerin KDP'sinin yönetim merkezi, Süleymaniye ise Barzani'nin rakibi Talabani'lerin KYB'sinin kalesi. Süleymaniye aynı zamanda PKK'ya yakın Goran Hareketi'nin de merkezi. İran, bu sınır kentinde PKK, Goran ve KYB ile yakın ilişkide; deyim yerindeyse ondan habersiz kuş uçmuyor.
Sincar, Irak-Suriye sınırında stratejik bir kent. Terör örgütünün burayı, Suriye tarafında YPG alanlarını da kontrol edebilmek için 'ikinci Kandil' veya 'siyasi merkez' olarak planladığı biliniyor.
Ayn el Arab (Kobani), Suriye'nin kuzeydoğusunda, Türkiye-Irak sınırında, ABD destekli YPG/PKK güçlerinin Suriye işgalini başlattıkları kent. Kürt ve Arap nüfusun dengeli olduğu kentte, YPG'nin etnik temizliği sonrası sadece Arap nüfus değil, YPG'yi desteklemeyen Kürtler de göç ettirilerek, ideolojik hakimiyet sağlandı.
Dün yeni bir haber geldi.
MİT, terör örgütü PKK/YPG'nin sözde Ayn el Arab yürütme konseyi üyesi Erhan Arman'ı özel bir operasyonla etkisiz hale getirdi.
Daha önce Kandil, Süleymaniye ve Sincar'da da benzer operasyonlarla başka elebaşları etkisiz hale getirilmişti.
Bu kişi de 2013'de PKK'ya katılmış, eğitilmiş, Türkiye içinde silahlı terör eylemlerine katılmış, sonra Suriye'ye 'atanmış'...
Suriye'deki PKK/YPG işgalindeki bölgelerin Türkiye'nin harekatlarına karşı korunması, mevzi ve tüneller kazılması, patlayıcılarla tuzaklanması gibi kritik işlerle görevlendirilmiş.
MİT tarafından bu bakımdan 'özel bir hassasiyetle' takip ediliyormuş.
Sonuç olarak, MİT, Suriye'ye planlanan 5. harekat öncesi kritik bir ismi ortadan kaldırmış. Medyadaki haberlere bakılırsa, bu şekilde 2022'nin ilk 7 ayında, 20 operasyonda 8'i sağ 21 terör elebaşı etkisiz hale getirilmiş oldu.
Türk İstihbaratı, PKK'nın, İran'ın ve ABD'nin gözetimi altındaki kritik noktalara kadar sızabiliyor, etkili operasyonlar yapabiliyor.
Ancak operasyonların yoğunlaştığı bu sembolik yerler ve yapılış biçimleri, bir başka önemli başarı unsuruna da işaret ediyor: Yerel halk desteği.
Suriye ve Irak'taki Kürtler, örgüt baskısına, çocuklarını kaçırmasına karşı Türkiye'yi destekliyorlar.
Örgütün tepe yönetimi KCK elebaşlarının aylardır, "Kürtler bize ihanet ediyor" diye halkı suçlamasının sebebi bu.
Sadece PKK/YPG'lilere karşı Kürtler mi Türkiye'ye destek veriyor?
Hayır.
Suriye ve Irak'taki Kürtler de, Araplar da hem PKK/YPG hem de DEAŞ/IŞİD terör örgütüne karşı da Türk İstihbaratı'na yardım ediyorlar.
Bunun da etkisiyle hem Suriye'de hem Türkiye içinde DEAŞ'çıların izi bulunuyor, yakalanıyorlar.
ABD'liler, Avrupalılar ve Türkiye'deki siyasi muhalefet sözümona 'Kürtler' adına Türkiye'ye verip veriştiriyor.
Ama o Kürtler'in gerçeği, yani Suriye ve Irak'taki Kürtler, Türkiye'ye destek veriyorlar.
Bu bile, onların 'Kürtler' derken sadece PKK/YPG'yi kast ettiğini; Türkiye'nin ise doğrudan halkları muhatap aldığını gösteriyor.
Bu da yeterli.
'HEYKEL BELEDİYECİLİĞİ' DİYE BİR ŞEY VAR
CHP'li İzmir Dikili Belediyesi, Atatürk heykeli yaptırmış.
Belediye başkanı da törenle açılışını yapmış.
Sosyal medyada gördüm, eleştiriler yükselmiş.
Zira, Dikili'de sular günlerdir akmıyormuş, yerlisi-tatilcisi yaz günü güneş beyin yakarken su tankerlerinin önünde pet şişelerle kuyrukta bekliyorlarmış...
Belediye başkanı su sorununu çözmek için uğraşmak yerine heykel peşinde koşuyormuş.
Bizim Yazı İşleri de adamı tefe koymuş, 'mahalle baskısı' yüzünden itiraz edemedim.
Bence mevzunun üzerine gitmenin manası yok.
Hem Dikili'de içme suyunun kesilmesinin nedeni İzmir Büyükşehir Belediyesi imiş.
Yani CHP'li İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin kabahati yüzünden CHP'li Dikili Belediye Başkanı'na haksızlık etmeyin.
Orada da kesiktir muhtemelen.
Ayrıca eskiden sadece eski Sümerbank fabrikalarının olduğu bölgede burnumuzun direği kırılırdı, şimdi Çeşme'ye giderken lağım kokusundan nefes alınmıyor.
İzmir de böyle bir yer yani...
Dikili'den ne bekliyorsunuz!..
Adam partisinden gördüğünü yapıyor.
O kadar biliyor yani...
Heykel Belediyeciliği diye bişey var.
Bütün beceriksizliğinizi, eksiğinizi, yanlışınızı Atatürk heykeli ile örtersiniz...
Seçmen de buna ses çıkarmaz...
Sonra her seçimden 'çıkarsınız açık alınla'...
Beceriksizliğini yüzüne vuralım belki utanır diyorsanız, ki bizim yazı işleri de öyle dedi; yine de fuzuli emek...
Utansa, beceriksizliğini örtmek için Atatürk'ü kullanmaktan utanırdı...
Boşverin siz...
Herkes alkışladığıyla yaşasın...
BUNLARI DUYDUYSANIZ BÜYÜK OLASILIK 'ÇİZİLDİNİZ'
Bir not daha:
Bu kadro hesabı genel başkanların da işine geliyor.
Milletvekili yapmak istemedikleri isimlerin üstünü çizme bahaneleri var...
Şu sıralar 6'lı masa partilerinde milletvekilliğini yoklayanlar şu cevapları alıyorsa bir daha düşünsünler:
'Genel Başkan, sizi bürokraside değerlendirecek...'
'Sen bana seçimden sonra lazımsın...'
'Sizden başka yerde istifade edeceğiz...'
'Bırak milletvekilliğini, bakanlar dışarıdan atanıyor...'
MAAŞINI ABD BÜTÇESİNDEN ALAN MARKSİST LENİNİST ÖRGÜT!
Şaka gibi geliyor değil mi?
Sovyet Rusya'yı kuran ve büyüten ideolojik sentez bu.
Bugün de Rusya Lideri Vladimir Putin tarafından miras olarak kullanılıyor.
YPG'nin de (PKK gibi) kurucu ideolojisi Marksist-Leninist...
ABD'nin de terör örgütü olarak listelediği PKK'da yetişmiş, oradan da YPG'ye, SDG'ye 'atanmış' teröristler, maaşını ABD bütçesinden ayrılan dolarla alıyor; eğitim ve silahları da ABD ordusundan karşılanıyor.
Ama hala sözde Marksist-Leninist!
Ve Türkiye'de HDP, sırtını bu örgüte, bu ideolojiye dayıyor!
Salim kafayla düşününce...
Soğuk Savaş'tan beri Türkiye'de ve dünyada Marksist-Leninist bildiğimiz örgütler paraları ve silahları nereden buluyordu acaba?
Ya bugün hala 'emperyalizme karşı mücadele' verenler?
Aklımıza gelen cevaplar 'eyvah eyvah' dedirtiyor değil mi?
Ha, durun...
Sadece solun tarlaları sürülmediğini, merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ifadelerinden biliyoruz.
Memlekete ırkçılık tohumları ekenleri de sorgulayın bu gözle...
Kim, kimin ekmeğine yağ sürüyor izleyin.
Sahibinin sesine bakın, sesin sahibini bulursunuz...
CHP'LİLER BÜROKRASİYİ TASFİYE PLANINA BAŞLAMIŞ
7 Haziran 2015 seçimleri sonrası CHP, AK Parti ile bir koalisyon kurmaya o kadar kaptırmıştı ki kendini, bakanlık, genel müdürlük, daire başkanlığı hatta şube müdürlüğüne kadar CHP kadrolaşması planları yapmaya başlamıştı.
O dönem kendini 'Ekonomiden Sorumlu Bakan' olarak gören bir CHP'li yönetici -ki halen yönetimde-, kadrolarında yer vereceği CHP'lileri arayıp müjde bile vermişti. Onlar da kendi alt kadrolarını oluşturmaya başlamıştı...
Ama tek kadrolaşma heveslisi o değildi.
Parti yönetiminde, özellikle İstanbul örgütünde aynı kadrolara farklı isimler düşünülüyordu.
Aralarında daha koltuğa oturmadan koltuk kavgaları başlamıştı.
Tabii 1 Kasım'da yenilenen seçimde hayaller suya düştü...
Daha önce de bu köşede işaret etmiştim; aynı sinyaller geliyordu, şimdi güçlenmeye başladı.
Ancak bu kez sorun daha büyük.
Bu kez koltuk kavgası sadece CHP içinde değil.
Altılı masada 5 ayrı genel başkan var; ayrıca dışarıda da HDP 'diyet' istiyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik İyi Parti'nin çıkışını hatırlayın, "Seçimden sonra yüzümüze bakmıyorlar, kadro, ihale vermiyorlar" diye anlayacağınız ağlayışlarını yani...
Ama aynı İBB'de HDP'nin 'lider düzeyinde' nasıl ağırlandığını, 'PKK parkı yapmaya yeltenecek' kadar kadrolaştıklarını, kayırılıp kollandıklarını da biliyorsunuz.
O zaman 'üçlü ittifak' vardı.
Şimdi 'altılı masa' var.
Yani 'kadro savaşları'nı 6-1 ile çarpın.