Türkiye'nin en tanınmış psikologlarından birisi Üstün Dökmen. Bu ününü uzunca bir dönem devletin televizyon kanalında program yapmasına borçlu. Fakat bir programda "Başörtülü bir kadından psikolog, psikiyatrist olamaz" deyince büyük tepki topladı. En çok da bu kafadaki bir insanın psikolog olamayacağı söylendi.
Üstün Dökmen neden psikolog olamaz? Yasakçı bir kafaya sahip olduğu için mi? Peki yasakçıların sembol isimleri hangi meslek grubundandı? Rektör Kemal Alemdaroğlu cerrah, Necla Arat kürsü sahibi bir felsefeci, Nur Serter rektör yardımcısı bir iktisatçı, Türkan Saylan cüzzam tedavisi konusunda uzman bir dermatolog, Kemal Gürüz TÜBİTAK başkanlığı yapmış bir kimyager değil miydi?
Yasakçılar ülkenin en saygın üniversitelerinde rektör, kürsü başkanı hatta YÖK başkanı olabiliyor da, psikolog mu olamıyorlar? Bu kişiler ülkenin gördüğü ilk ve en geniş çaplı psikolojik işkence yöntemini henüz liseden mezun olan genç kızlar üzerinde uygulamadılar mı?
Üniversitelerin psikoloji ve psikiyatri kürsülerindeki hocaları, asistanları bu iş için görevlendirmediler mi? Anadolu'dan İstanbul gibi büyük bir şehre okumak için geldiklerinde gencecik kızların daha hayatlarının baharında ilk karşılaştıkları muamele, kayıt sırasını bekleyen binlerce öğrenci içinden cüzzamlı gibi alınıp İkna Odaları isimli hücrelerde sorgulanmak olmadı mı? Kimdi bu işkenceyi yapanlar?
Üstün Dökmen bize sadece o odalardaki işkencecinin tipik bir portresini sunuyor. Bu suçu işleyip, bugün aramızda normal bir insan gibi dolaşan, sırıtan, halkın karşısında kaybettikleri üstünlüklerini yeniden ele geçirmek için "helalleşme yalanıyla" dolananların bir süredir özenle gizledikleri ruh halini ortaya koyuyor. Yani suç ortaklarını ifşa ediyor sadece. Kızmayın.
Yasakların nasıl başladığını hatırlayın: Başörtüsüne en şiddetli düşmanlık edenler dahi öncesinde bu niyetlerini hiç izhar etmediler. İlk yasak Cerrahpaşa ve Çapa'da hemşirelik okulunda başladığında söyledikleri, başörtüsünün "hijyenik" olmadığıydı. Bone takılması gereken uygulama derslerine, başörtüsü mesleki bir engeldi. Uzun bir süre böylesi bir gerekçenin ardına sakladılar kirli niyetlerini. Halka tepeden bakan psikoloğun gerekçesi de benzer mesleki saçmalıklar değil mi?
Hatırlayın: Başörtüsü direnişi güçlenip darbeciler geri adım atmak zorunda kalınca "kamusal alan" tartışması başlatmışlardı. Buna göre hizmet alan-hizmet veren ayrımı yapıyorlar, bari "okusunlar fakat öğretmen olmasınlar", "kamu yönetimi okusunlar ama memur, kaymakam olmasınlar", "asker annesi olsunlar ama subay eşi olmasınlar" demeye başlamışlardı. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sayesinde bırakın vali olmayı, başörtülü kadınlar TSK'da komutan dahi oldular. İşte bu yüzden Dökmen'e arkaik devirlerde kalmış bir canlı muamelesi yapılıyor.
Dökmen'in yaptığı aslında sadece bir zamanlama hatası. Bir neslin hayatını çalan Kılıçdaroğlu'nun başörtülülerden helallik istediği bir vakitte, yasakçıların değişmeyen, değişmeleri teklif dahi edilemeyen tavırlarını öylece orta yere serdi.
Tıpkı AK Parti ve MHP anayasa değişikliğiyle 2008'de bu çirkin yasağı kaldırdığında, Anayasa Mahkemesi'nde değişikliği iptal ettiren Kılıçdaroğlu ve 112 arkadaşının dilekçelerindeki gerekçe gibi: Ne diyordu Kılıçdaroğlu? Bu özgürlüğü talep etmek teklif dahi edilemez.
İşin tuhaf tarafı, Kemal Bey iki defa yaptığı başörtüsü açılımında da baltayı taşa vuruyor. İlkinde mağdur diye ziyaret ettiği, FETÖ'ye karşı savaş başlattığı için iktidara karşı öfkesini dizginleyemeyen bir cemaat gazetesinin idarecisinin eviydi. Geçtiğimiz gün kürsüye çıkarıp, başörtülüler adına CHP'den özür dileyen kişi ise İslam'a aykırı görüşleri yüzünden Diyanet'ten kovulan, Türk milletini soykırımcılıkla suçlayan, İmamoğlu'nun sahip çıkıp iş vermesine rağmen, sonunda İBB'nin dahi tahammül edemeyip kapının önüne koyduğu bir kadındı.
Yasakçıların ilkel devirlerde kaldığı görüşü ise fazlasıyla bir iyimserlik taşıyor. İlk fırsatta kamusal alan tartışmasıyla kaldıkları yerden başlayıp ülkeyi yeniden karanlığa hapsetmek için gün sayıyorlar.