Önce sinelerine sakladıkları nefreti milletin üzerine boca ediyorlar. Çoğunlukla yalanla harmanladıkları paylaşımları yaparken hiçbir ahlaki ölçüyü de gözetmiyorlar. Sonra tetikte bekleyen yandaşları doluşuyor. Saldırı, iftira ve hakaretteki çıtayı daha da yukarı çıkartıyor. En sonunda tüm mesajlar "az kaldı" sözüyle bitiyor.
Her şey 2023 seçimleri için. İyi Parti'nin GİK üyesi bir bayan Türkiye'nin en önemli devlet üniversitelerinden olan İTÜ'de misafir öğretim üyesi üç kişinin fotoğrafını paylaşıyor. Hocaların ikisi Pakistanlı birisi İranlı. Sakallılar, hatta birisi geleneksel Pakistan takkesi ile profil fotoğrafından bize gülümsüyor. Adeta bir suç örgütü bulunmuş gibi paylaşılan fotoğrafların altındaki yorumlar daha korkunç: Kimisi "DEAŞ İTÜ'de" diye yazıyor, kimisi "bunlar molotof yapmayı mı öğretecek" diye aklınca dalga geçiyor. Ortak mesaj ise "AKP Türkiye'yi karanlığa hapsetti, gericiler her yeri doldurdu" oluyor. Elbette son olarak içinde tehdit de içeren o mesajla bitiyor sözler: "az kaldı".
İTÜ'de misafir öğretim üyesi olarak bulunan bu üç doçentin her biri kendi alanında uzman. Mesela Pakistanlı Amir Hamid'ın "algoritma, nano maddeler, akışkanların yapı etkileşimi" alanında çok sayıda bilimsel çalışması var. Bu yayınlar 6oo'den fazla alıntılanmış. Doç. Dr. Ferruh Mazhar ise "İHA motor pervanesi, tersine mühendislik, havacılık ve nöral ağ" alanında uzman. Fakat bunların hiçbir önemi yok. İnsanları etnik kökeni, kıyafeti ve dini aidiyeti yüzünden ötekileştirenler için aslolan üniversitelerimizin İslam dünyasından hocalara kapılarını açmış olması.
Ülkemizdeki devlet üniversitelerinde yaklaşık 100 bin öğretim üyesi var. Bunların 1.300'ü yabancı. Her ülkeden var. ABD, Fransa, Almanya, Polonya, Rusya, Japonya, Kore. Boğaziçi gibi yabancı dilde eğitim veren üniversitelerde çok daha fazla yabancı öğretim üyesi var. Hatta bazı kürsüleri yabancılar kurdular. Mesela benim de mezun olduğum Sanat Tarihi kürsüsünü ülkemizde kuran kişi Avusturyalı bilim insanı Ernst Diez'dir. Bugüne kadar batılı bilim insanlarının ülkemizde eğitim vermesini eleştiren ya da küçümseyen kimseye rastlamadım. Alman olduğu için "dazlak", Fransız olduğu için "Maraş'ın katili", Yunan olduğu için "palikarya" yakıştırması yapılan tek bir öğretim görevlisi dahi yoktur. Zaten olmamalı. Öyleyse İslam dünyasından gelen üniversite hocalarına karşı bu önyargı neden? Aşağılık kompleksi olmasın?
Önyargı sadece yabancı hocalara karşı değil elbette. Birkaç gündür sosyal medyada 6'lı masanın ATM şövalyesi bir kendini bilmezin ünlü cerrah Salih Selman'a sırf kılık kıyafetine, sakalına bakıp "sahtekar" diye sataşması gündem oldu. Hayırseverliğiyle tanınan doktorun 4 dil bilmesi, liseyi Saint Joseph'te, üniversiteyi Çapa Tıp'ta okuması bu kişiler için önemli değildi. Onlara göre, sakallı, dindar bir hekim olamazdı. Eğer olduysa, bu mevcut iktidarın "ehliyet ve liyakât"a önem vermemesinden, laikliğe düşmanlığından kaynaklanmış olabilirdi. Öyleyse bunun da hesabı sorulmalıydı. Yani "az kalmıştı".
Oysa seçimlere kadar sabretseler, heybelerindeki okları gizleyebilselerdi, her şey istedikleri gibi gidebilecekti. Kılıçdaroğlu'nun "türban özrü" adı altında yaptığı yandaş cemaat ziyaretini dahi boşa düşürecek söylemlerde bulunmasalar belki biraz daha şansları olabilirdi. Fakat mızraklarını gizleyemiyorlar. Hayattaki başarısızlıklarının, kifayetsizliklerinin hesabını dindar insanlardan sormaya çalışıyorlar. Her sözleri intikamla başlıyor, hesaplaşmayla bitiyor.
Bu şartlar altında Ak Parti'nin seçimde çalışmasına hiç gerek yok. CHP'nin dizginlenemez sekülerleri, İyi Parti'nin kompleksli etnik ayırımcıları her sözleri, her eylemleriyle Cumhur İttifakı seçmenini daha fazla kenetlenmeye itiyor.