Artık herkes farkındadır ki, mevcut siyasi sistem değişecek… Bunu sürdürmenin imkânsız olmasını söylemek, bir kehanette bulunmak değil tam tersine apaçık bir gerçeğe işaret etmek içindir; çünkü mevcut sistem, hem devlet içinde demokratik süreçlerin etkisiz kılınmasına hem de zayıf yönetimler yüzünden ülkenin müdahalelere açık hale gelmesine sebep olmaktadır. Meselenin bu kadar açık bir şekilde görülmesinde 15 Temmuz darbe ihanetinin belirleyici bir rolü vardır.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin sistem değişimini ülkenin siyasal gündemine taşımasının arkasında, başta FETÖ yapılanması olmak üzere PKK/PYD, DEAŞ gibi terör örgütlerinin etkinlik kazanmasında mevcut sistemin zaaflarının oynadığı rolü görmesi kadar, bölgenin yaşadığı konjonktürde halka dayanan güçlü bir yönetim sistemine duyulan ihtiyacın aciliyet kazanmasının da mühim bir yeri bulunmaktadır.
MHP etrafında yer alan, uzun zamandan bu tarafa Devlet Bey’in siyasette meşruiyete dayanan yaklaşımdan rahatsız oldukları bilinen bazı kimselerin, küçük grupların ‘ulusalcı’ diye bilinen dille MHP’ye karşı çıktıkları bilinen bir şeydir.
Kimin hâkimiyeti?
“Onlar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Gül’ün adaylığı söz konusu olduğunda 367 krizi çıktığında da Bahçeli’nin demokratik süreçten yana tavır almasına saldırıp ‘resmi ideolojik söylemle’ karşıt tavır almışlardı, dolayısıyla bugün benzeri bir yerden yaptıkları itirazları yeni bir şey olarak görmek yanlıştır. Ayrıca MHP çevresinde eskiden bu yana ‘partiyi bir operasyon aracı’ haline getirmek için uğraşanların, GLADYO gibi yapılanmalarla ilişkili bazı unsurların boş durmadığı da bilinen bir konudur.”
Parti meselesi bir tarafa konulduğunda da ‘milliyetçilerin sistemin değişimi istemelerinin’ hem teorik düzeyde hem de pratik nedenlerle önemli gerekçelerinin olduğunu tespit etmek mümkündür. Bir defa ‘milli hâkimiyet’ prensibinin savunulması başlı başına önemli bir ilkeli tavırdır ki, Türkiye’de bu prensibin işlemesinin önündeki en büyük engel militer/bürokratik tahakküm geleneğidir. Bu zümreler Batılılaşma ideolojisi üzerinden ‘milli olan her şeyin tasfiye edilmesi’ projesini ancak anti-demokratik bir siyasi yapıda gerçekleştirebileceklerine inandıkları için 1950’den bu yana demokratikleşme yönünde atılan her adıma karşı tavır almışlardır.
Milliyetçiler neden sistemin değişmesini istiyor?
Bir, yeni sistemle birlikte millet iradesi siyasette belirleyici güç olacaktır, meclis devlet kurumları içinde başat bir konuma yerleşecek, bu durum ülkeye içerden ve dışardan müdahale edilmesinin bütün yollarını kapatacaktır. İki, devletin ‘üniter yapısı’ tartışma alanının dışına çıkacak, devlet ve milletin birliği teminat altına alınmış olacaktır.
Üç, iktidar doğrudan halk tarafından seçilerek, halka hesap verdiği gibi, Meclis’in çıkardığı kanunlarla ve onun denetimi altında icraat yapacaktır.
Dört, ayrılıkçı hareketler, bölücü anlayış yeni sistemle siyaset sahnesinde fonksiyonsuz hale gelip silinip gidecektir.
Beş, yürütme daha dinamik hale getirilerek bürokratik hantallık tasfiye edilerek uygulamanın her alanda olduğu gibi teröre karşı mücadelede de karar ve eyleme geçme süreçleri daha etkin hale gelecektir.
Güç millettir
“Mevcut sistem ‘milli iradeyi’ devlet içinde iktidarsız bırakıp, onun yerine askeri/bürokratik/jüristokratik elitleri devlete hâkim kıldığı için, gücünü milletten almayan bu unsurların önce ideolojik olarak millete yabancılaşmaları, giderek politik olarak batılı merkezlerin vesayetine girmeleri sonucunu doğurmuştur.”
Milliyetçiler, bin yıldır bu topraklarda yaşayan bir milletin yeni bir hamle yapması için, devlet bilinciyle demokrasi bilincini, medeniyet birikimiyle modernleşme süreçlerinin sorunlarını birlikte düşünerek geleceğe yürümek için, hantal toplumdan kopuk, sorun çözemeyen siyasal sistemin yerine daha dinamik ve güçlü bir yönetim yapısını kurmayı arzulamakla, milli ve demokrat bir misyonu üstlenmiş bulunmaktadırlar.