28 Şubat sabıkalısı eski bir Maocu, aylardır demokrasinin gözünü kaşını yara yara her gün yeni ‘diktatör masalları’ uydurarak memlekete demokrasi satmaya çalışıyor. Pardon, bu zat değil miydi 28 Şubat günlerinde dönemin başbakanı Erbakan’a “Padişah müsveddesi” diyerek cuntacıları yalamaktan yorulan?
Yoksa o günlerde gerçekten siz demokrattınız da ben mi yanlış hatırlıyorum. Ama hayır, arşivler yalan söylemez. Bu zatın 21 Ocak 1997 tarihli Milliyet’teki köşesinde aynen şu cümleler yer alıyor: “Erbakan hazretleri yüzde 21 oyla birinci parti olmanın verdiği zafer sarhoşluğu ve iktidar hırsıyla zaman zaman yaptığı gibi hırçınlaşıyor, husumet saçıyor, ağzına geleni söylüyor. Bir padişah müsveddesi gibi davranıyor.”
İşte memleketimizdeki ‘28 Şubat beslemesi’ Gezici liberallerin hali... Dün, postmodern darbe döneminde bu ülkenin Müslüman ahalisini manşetlerinde, köşelerinde infaz eden, millet iradesini küçümseyen Maocu ve solculuktan bozma bu aydınlar, genlerindeki infazcı virüse sadık kalarak bugün de aynen Tayyip Erdoğan’a ve dindarlara karşı İslamofobik bir öfke içindeler.
Bu yüzden de, liberal, sol ve ulusalcı bütün kalemler Gezi’nin ırkçı ağırlıklı saldırı ve sloganlarını savunmak için adeta kan ter içinde kalıyorlar. Evet, hayatının bir safhasında totaliter rejimlere akraba olmuş hemen bütün isimler, sonradan başka limanlara demir atsalar da mesela, konjonktürel olarak demokrat olsalar da günün birinde pekâlâ eski hastalıkları nüksedebiliyor. Yıllarca Maoist ve Stalinist duygularla ‘devrim’ hayalleri kuranların, Gezi’de yeniden yarım kalmış devrim heveslerine kapılmaları bundandır.
Aslında sadece Maoist ve Stalinist gelenekten gelen şimdinin boyalı demokratları değil, bütün ulusalcı, Kemalist ve Ergenekoncu kalemlerin aynı fanatizm etrafında birleştiklerini ibretle izliyoruz. Hayatları boyunca dindarlardan hoşlanmayan, Kürtlerden nefret eden, Ermenileri yok sayan hatta Ermeni aydınları hedef gösteren bu kalemler, şimdi doğrudan PKK yandaşı olmakta bir beis görmüyorlar.
Bir tek ortak paydaları var; Tayyip Erdoğan düşmanlığı... Günlerce darbeci Sisi için ‘meşruiyet’ yazıları yazıp, her cümlenin sonuna Erdoğan’ın diktatör olduğunu eklemeyi ihmal etmiyorlar.
Bu nasıl bir diktatörse, 12 Eylül darbecilerini yargı önüne çıkarıyor, askeri ve yargısal vesayeti bitiriyor, polis merkezlerinde işkenceyi bitme noktasına getiriyor, faili meçhul çetelerini dağıtıyor, Dersim Katliamı için özür diliyor ve insanlar ölmesin diye çözüm sürecini başlatıyor. Dahası, parlamenter sistemde üç kez demokratik seçimlerle hem de açık ara iktidara geliyor.
Galiba, bütün bunlara rağmen, hâlâ diktatör masalları yazmaya devam edenleri toplumsal psikoloji uzmanlarına havale etmekten başka çare yok.
Şimdilerde ulusalcı, Kemalist ve Ergenekoncu ekiple ittifak kurarak Başbakan Erdoğan’ın sağlık sorunları ve yorgunluk sebebiyle görevden çekilmesi gerektiği cüretkârlığını gösteren Maoist ve Stalinist kökenli endişeli liberaller nedense demokrasi mahallesine hiç uğramadılar.
Mesela, bu arkadaşların postal gölgesinin bir kâbus gibi ülkenin üzerine çöktüğü o günlerde toplumu fişleyen, hedefe koyan had bildirenlere ve başörtülülere Suudi Arabistan yolunu gösteren Süleyman Demirel’e bir kez olsun “Artık çekil” dediğini hiç görmedik.
Kısacası, 28 Şubat’ın infazcı kalemleri, medya kuruluşları o gün cuntacıların kendilerine verdiği görevleri bugün de aynen yerine getiriyorlar. Hatta Gezi’de olduğu gibi daha fazlasını yapıyorlar. Mesela, postmodern darbenin tetikçiliğini yapan bir büyük gazete, daha dün 28 Şubat yargılamasına sunulan belgeleri internet sitesinde yayımlarken neredeyse dönemin başbakanı Erbakan’ı suçlayan bir dil kullanmaya özen gösteriyor. Yani, tetikçilik yapan, insanların hayatlarını karartan manşetler atanlar makbul gazeteciler ama darbeyle iktidarı elinden alınan iktidar suçlu!..