Muhafazakar medyanın son şikâyet konularından biri de iktidarın eleştiriye, “farklı seslere” tahammülsüz olması. Bu kesim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı serbestçe eleştirememekten şikayetçi. Kendini “Reisçi” ilân eden çevrelerin “farklı sesleri” bastırdığını, “makul” sesleri dışladığını iddia ediyorlar. Üstelik bu “Reisçiler” çok pespaye, çok seviyesiz, çok kalitesiz, çok çıkarcı...
Dünyada Erdoğan kadar eleştirilen, suçlanan, hakaret edilen başka bir lider daha var mı, emin değilim. Gerek Türk, gerek dünya medyasında Erdoğan’sız bir gün geçmiyor; gazeteler, televizyonlar, internet medyası, hatta sosyal medyadan eleştiri adı altında dünyanın suçlaması yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı lider yapan temel özelliklerden biri; bilgi endüstrisini elinde tutan, medya sektörünü kontrol eden, sanat camiasını harekete geçirebilen güç merkezlerinin saldırılarına boyun eğmemesi, devletin ve milletin selameti için kişisel hesap gütmeden dik durmasını bilmesi.
Hataları, kusurları, eksikleri, yanlış kararları yok mu? Muhakkak vardır. Ama şu ana kadar “içeriden”, yani muhafazakar medyadan kendisine esaslı bir eleştiri geliştirildiğine şahit olmamak, Erdoğan’ın değil muhafazakar medyanın eksikliğidir.“Farklı seslerin” bastırılmasına yol açacak bir Erdoğan eleştirisi de söz konusu değil; ayrıca ortada “farklı ses” de yok. Doğan Medyası’ndan, Sözcü’den, Taraf’tan, Cumhuriyet’ten, Birgün ve Özgür Gündem’den çıkan sesle, buradan çıkan ses aynı.
Adı muhafazakar medya ile özdeşleşmiş gazete bünyesindeki çalışanların “Erdoğan bu, herkesi satar” biçimindeki paylaşımları, gerçekten “farklı ses” mi? “İsrail ile örtünen çıplak kalır” diyenlerle, “Türkiye’nin onurunu 20 milyona İsrail’e sattı” diyen CHP liderinin yaymaya çalıştığı kirli ses özünde birbirinden maalesef farklı değil. Tıpkı, “Erdoğan partinin üzerinden elini çeksin” diyen sözde AK Parti’ye yakın yazarlarla, “Erdoğan Cumhurbaşkanlığı görev sınırlarının dışına çıkmasın” diyen Doğan grubu yazarı veya Paralel medya elemanı arasında fark kalmadığı gibi. Erdoğan’a yöneltilen “diktatörlük” suçlamasının muhafazakarcası “Tek adamlık” ve “Otoriterleşme”. Cumhurbaşkanı’nın yola çıktığı arkadaşlarını yolda bıraktığını dile getirenlerle; Erdoğan’ın partinin kurucularını tek tek tasfiye ettiğini söyleyenler arasında içerik bakımından hiçbir farklılık yok.
Evet doğru, Erdoğan’a eleştiri getirenler arasında farklı yüzler olduğu da inkar edilemez. Ahmet Taşgetiren’den Hakan Albayrak’a, muhafazakar alanı dolduran gazetelerin kimi yazarlarına kadar pek çok isim yeni yeni Erdoğan’ı eleştirmeye, suçlamaya, hatta karalamaya başladı. Mümkündür ve olabilir; Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, bakan ve milletvekillerine daha nitelikli eleştirilerin geliştirilmesinde fayda var. Bunun hiçbir mahsuru yok. Ancak bu kesimlerin kendilerine yönelen yapıcı eleştirileri de gözardı etmemeleri kaydıyla ve dikkate almaları umuduyla.
Ertuğrul Özkök’ün her geçen gün teşekkür ettiği muhafazakar yazar sayısı artıyor. Özkök’ün yanı gittikçe bu isimlerle kalabalıklaşmakta. Erdoğan’ın çevresinden kalkıp Ertuğrul Özkök’ün divanına geçmeyi “kaliteli”, “seviyeli” olarak kabul edenlere denecek söz yok. Ancak Ertuğrul’un divanından Erdoğan’ı eleştirmenin hoş karşılanıp ciddiye alınacak bir yanının olmadığını belirtmek gerekiyor.