Cemaat'in devlet içinde paralel yapı oluşturduğunu inkâr eden -görmeyen demiyorum, dikkat!- küçümsenmeyecek bir kesim var. Ki bunların başında Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi solcu, liberal gazeteciler geliyor. Doğan grubunu ise zaten saymıyorum, tarihleri boyunca hep derin devletin yanında saf tuttular. Bu kez de paralel devletin yanındalar.
Sözüm samimi inkâr içinde olanlara; önerim Emniyet İstihbarat'ın en kıdemli ismi Sabri Uzun'un yeni "İn-Baykal kaseti, Dink cinayeti ve diğer komplolar" başlıklı kitabını okumaları. Bu kitapta Cemaat'in Emniyet'e, Yargı'ya, bürokrasiye nasıl sızdığı ve devlete paralel bir yapıyı nasıl adım adım inşa ettiği tüm ayrıntılarıyla anlatılıyor. Yakın tarihe damgasını vuran büyük soruşturmaların yıllar öncesine uzanan, nakkaş titizliğiyle örülen bir kumpasın parçası olduğu bu kitapla gayet iyi özetlenmiş. Kitabın yazarı "paralel devlet" sorununu siyasi çekişmelerin bir tarafı olarak irdelemiyor; Sabri Uzun, Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden, demokrasisini ortadan kaldıran, ülkeyi polis devletine çeviren bu yapılanmayı spekülasyona kaçmadan, maddi olgulara bağlı kalarak, somut delillerle gözler önüne seriyor.
Yakın geçmişimiz neredeyse Cemaat'in uydurduğu "resmi tarihten" ibaret. 2007-2011 arasında Cemaat, polis fezlekeleri ve savcılık iddianameleri üzerinden resmi bir tarih oluşturdu. Bu resmi söylemi, medyaya yerleştirdiği sağcı-solcu, İslamcı-milliyetçi, liberal-demokrat gazeteci ve yazarları üzerinden kamuya hâkim kıldı. 17-25 Aralık darbesiyle perde düştü ve Cemaat'in gerçek yüzü ortaya çıktı. Bu tarihten sonra Cemaat ile çok önemli şeyler öğrendik ama hâlâ yeterli değil. İşte bu kitapta Sabri Uzun, okuru geriye doğru bir yolculuğa çıkararak adım adım bugüne getiriyor. Cemaat'in resmi olmayan yüzüyle, kumpasçı, komplocu gerçeğiyle karşılaştırıyor okuru. Devletin altının nasıl oyulduğunu, Gülen çetesinin devleti nasıl ele geçirdiğini bu kitabı okuduktan sonra daha iyi anlıyorsunuz.
Kitaptan Cemaat kumpasına örnek birkaç olayı burada aktarmakta fayda var. 2007 yılında Erdoğan'a bomba yüklü bir araçla suikast yapılması... Gülenci polisler aracı Ankara'da bir otoparkta son anda buluyor. Müthiş başarı! Oysa aracı Van'dan patlayıcı yapımında kullanılan gübreyle doldurup Ankara'ya getirten bizzat Cemaat. Üstelik aracı bulup bir de ödül almışlar. Bu iş içinse devletin memurları kullanılmış.
Bu olay Sabah Gazetesi'nin geçen ay ortaya çıkardığı diğer bir kumpasa çok benziyor. Cemaatçi polislerin Hakkari'de ele geçirdikleri plastik patlayıcıları İstanbul'da gömüp, sonra da büyük bir gürültüyle bulmaları gibi...
Diğer bir kumpas 2005'te; Başbakan'ın özel uçağına sabotaj yapılacağı ihbarı... Amerika'dan yapılıyor bu ihbar. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Başbakan'ın uçağına suikast yapacağı ima ediliyor. Uzun, bu hayali suikast kumpasının hükümetin TSK'ya güvensizliği artırmak ve Erdoğan'ı Cemaat'e sığınmaya zorlamak amacıyla gerçekleştirildiğini yazıyor. Cemaat'in benzer suikast iddialarını Hilmi Özkök hakkında da çıkardığını, bununla devlet kurumlarını birbirine karşı güvensiz kılmaya çalıştığını belirtiyor. Bülent Arınç'a yönelik "suikast" iddiası da "Kozmik oda kumpası"nın bir parçası. Futboldaki "şike davası"nın ise "para davası" olarak niteleyen Uzun, Cemaat'in bu kumpasla 8,5 milyar dolarlık futbol piyasasını elde ederek paraya ulaşmak istediğini yazıyor.
Cemaatin devlet içinde derin bir yapılanma oluşturduğunu, çeteleştiğini Mülkiye müfettişlerine anlatan ilk ismin Uzun olduğunun altını çizmek gerekiyor. Uzun'un kitabının bugün çıkması, onun bugün konuşmaya başladığı anlamına gelmiyor. Uzun, korkmadan, çekinmeden Cemaat gerçeğini müfettişlere anlatma cesaretini göstermiş biri.
Ergenekon davasıyla ilgili olarak oluşan kuşkuları da gideriyor Sabri Uzun. Ergenekon şemasının ilk olarak 14 Haziran 2001'de kendisine getirildiğini, 1 Numara'lı isim olarak şemada Çetin Doğan'ın isminin yer aldığını, "Ergenekon örgütünün" Tuncay Günay'ın "yükleme ifadeleri" üzerine oluşturulduğunu söyleyen Uzun, Cemaatçi polislerin kendisini bu yalana ikna edemediklerini söylüyor. Ergenekon soruşturmalarının başlamasıyla birlikte Cemaat'in nasıl sahte deliller ürettiği de hayli zengin örneklerle kitapta yer alıyor.
Türkiye'nin en önemli suikast dosyalarından biri olan Hrant Dink olayının da perde arkasını bu kitapta okuyabilirsiniz. Bugüne kadar solcular ve Agos çevresine hâkim olan birtakım "saygın" tipler üzerinden okuduklarınızı unutun derim. Özellikle de en "vicdanlı", en "itibarlı", en "güvenilir" görünen kalemlerin yıllardır aslında Hrant suikastını nasıl kararttığını, nasıl anlaşılmaz bir zemine çektiğini, Cemaat'i gözden nasıl kaçırdığını bu kitapta fark edeceksiniz. Suikastın azmettiricisi olan Erhan Tuncel'in Elazığ'da Cemaat evinde yetiştiğini, polise istihbarat personeli olarak alındığını, suikastın nasıl bir mekanizma ve ilişki ağıyla olgunlaştırılıp pişirildiğini ve failin çok, hatta çok çok belli olduğunu bu kitapta yeniden göreceksiniz.
Cemaat'in faili meçhul cinayetlere karışıp karışmadığına dair de somut bilgiler bulunuyor kitapta. Rahip Santoro cinayeti, Zirve Yayınevi katliamı, Hablemitoğlu suikastı da var. Güneydoğu'ya kadar uzanıyor bu faili meçhul cinayetler zinciri. Cemaatçi polislerin JİTEM kılığında yaptığı infazlar. KCK adı altında 14 bin Kürt'ün gözaltına alınması, 8 bininin tutuklanması. Yüksekova'da "Mezit" adıyla yazılan bildiriler, kışkırtmalar ve daha neler neler...
Yakın tarihi doğru bilmek isteyenler, siyasi hayatı doğru anlamaya çalışanlar için bulunmaz bir kitap Uzun'un İN'i. Kitabın adından da anlaşılacağı gibi Uzun, okurları Cemaat'in inine götürüyor. Bu cin fikirli çete, ilk kez bu kadar çıplak bir şekilde görüntüleniyor. Bu kitabı okuduktan sonra yaşadığımız bu ülkede neler olup bittiğini daha doğru kavrayacağız. Bu kitaptan sonra emin olun paralel yapıya "safsata" diyecek kimse kalmayacaktır; tabii paralellerin dışında!