“…Ben kendi tecrübemden biliyorum. Başbakan’a yönelebilirler. Böylesi bir süreçte Turgut Özal öldürüldü, Jandarma Komutanı öldürüldü, Erbakan ve Ecevit tasfiye edildi. Yarın Erdoğan da öldürülebilir, yarın darbe de olabilir bu ülkede.”
Bu sözler PKK lideri Abdullah Öcalan’a ait. Öcalan, 2011’de kendisiyle görüşen MİT heyetini, hükümeti, PKK ve BDP’yi böyle uyarmış.
Öcalan’ın uyarıları 2011’le sınırlı değil; 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve beş MİT yöneticisinin tutuklanma girişimini “Erdoğan’a yönelik darbe girişimi” olarak niteleyen ilk isim Öcalan.
Paris’te PKK’lı kadın yöneticilerin öldürüldüğü olayı Öcalan, “7 Şubat darbesi devam ediyor” diyerek değerlendirmiş.
Gezi olayları için “7 Şubat’ın devamı” yorumunu yapan da Öcalan.
Abdullah Öcalan, İmralı’da gelişen süreçle, söz konusu olaylar arasındaki bağlantıyı şöyle kuruyor: Kürtlerle savaştığı sürece AK Parti Hükümeti’ne alan açan bir vesayet sistemi var. Erdoğan, bu savaşı sürdürmek istemediği zaman bu alanı daraltıyorlar. Erdoğan çözüm sürecini başlattığı için bu güçlerin hedefi haline geldi. Bana el uzatanlar (Özal, Erbakan, Ecevit) bugüne kadar ya öldürüldü ya da tasfiye edildi. Erdoğan’a da ya darbe yapacaklar ya da öldürecekler. Öcalan’a göre bunun arkasında paralel devlet var.
Benim izlenimim de Öcalan’ın bahsettiği mekaniğin işlediği yönünde. 2012’nin ekim ayında İmralı ile görüşmeleri tekrar başlatan Erdoğan’a yönelik örtülü bir darbe süreci başlatıldı. 7 Şubat’ın devamı niteliğinde olan 17 Aralık’ta Emniyet ve Yargı üzerinden Başbakan ve yakın çevresi hedef alındı. Yoğun bir psikolojik harekâtla kabine üyeleri kriminalize edilirken, AK Parti de siyasal olarak zayıflatılmaya, güçten düşürülmeye çalışıldı.
28 Şubat’a benzeyen bu darbe sürecinin arkasındaki gücü başbakan da dahil pek çok kesim “paralel devlet” olarak tanımlıyor. Paralel devlet, Gülen Cemaati’nin devlet kurumları içindeki “örgütlü” gücünü ifade etmek için kullanılıyor.
Cemaatin hükümete açıktan cephe aldığı zaten ortada ve herkesin gördüğü bir gerçek. Ancak Türkiye’de dini bir cemaatin “devlet içinde devlet” olacak ve sistem üzerinde büyük bir operasyon kabiliyeti kazanabilecek kadar organize olabileceğini sanmıyorum.
Bana göre Cemaati kapsayan ancak Cemaati aşan bir organizasyon var burada.
Bu güç bence yeni Gladyo.
Devletin bütün kurumlarına girmişler, Emniyet ve Yargı neredeyse bu gücün eline geçmiş. Medyaya, iş dünyasına, siyasi partilere sızmışlar. ABD, İsrail ve Avrupa bağlantıları var. Ergenekon soruşturmasıyla Gladyo’nun tümden tasfiye edildiğini hiç düşünmedim, ancak şu an görüyorum ki, paralel devlet aslında Ergenekon’un tasfiye edilmeyen, korunan dışarıdaki bütün güçlerini de kapsıyor.
Emniyet teşkilatını, Yargı’yı nasıl kuşattıkları bugün daha iyi anlaşılıyor. Operasyon sırasında ortaya çıktı ki, hükümetin atadığı Emniyet Müdürü bile hükümete karşı operasyon sırasında sesini çıkaramamış, teslim olmuş. Bu polis müdürü, hükümetten daha büyük bir gücün varlığını sezmese herhalde hükümeti gözden çıkarmazdı. Burada Emniyet ve Yargı içindeki “paralel devletin” hükümetten daha güçlü olduğu anlaşılıyor.
İşte ‘paralel devlet’ denen bu güç, bana göre Ergenekon’un tasfiye edilmeyip korunan güçlerini, 28 Şubat taifesini ve Cemaati de kapsayan yeni Gladyo.