15 Temmuz gerçek bir darbe -ihanet- girişimiydi. Ancak darbeye kalkışanlar başarısızlığa uğradı. Eşyanın doğası gereği can almaya gidenler yenilince canlarından oldu. Yine de devlet darbecilerin canını bağışlama yüceliğini göstererek bu teröristlere savaş meydanında infaz yerine onları teslim alarak adil yargılanma imkanı tanıdı.
Durum böyleyken; 15 Temmuz’un kılıç artıkları hâlâ “darbe” tehditleri savurmaya devam ediyor. Gerçeğini başaramadılar, yalanıyla yandaşlarını avutmaya çalışıyorlar. FETÖ’nün başarabileceği bir darbe olsaydı, emin olun şu ana kadar onlarca kez o darbeyi gerçekleştirmişti. Şüphesiz kendisini canlı bomba olarak patlatacak FETÖ’cüler yok değil, illa ki canlı bombacısı, suikastçısı vardır.
Ama FETÖ’nün elinde darbe yapacak ne bir ordu, ne bir polis teşkilatı kalmıştır. Deşifre olmamış birkaç savcı ve hâkimle olsa olsa psikolojik harp yaparlar ki, bu çağda bunu yapmak için de devasa bir örgüt olmaya gerek yok. Birkaç sosyal medya hesabı psikolojik harp için yeterli olabilir.
FETÖ, küresel çetenin Türk devletine sızdırdığı bir örgüttü; ancak, bu örgüt deşifre oldu ve kaybetti. Bundan sonra devlet FETÖ’yle değil, doğrudan küresel çetenin kendisiyle karşı karşıyadır. Avrupa ve ABD ile ilişkilerin 15 Temmuz’un ardından krize sürüklenmesi, bu yüzdendir. Maskeler düştü, aracılar aradan çıktı; darbe tehlikesinden daha çok uluslararası müdahale ve savaş tehlikesi söz konusudur artık.
Diyarbakır manzarası: PKK ve HDP kaybetti
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti son derece önemliydi. Diyarbakır’ın Türkiye’nin kalbi olduğu olduğunu belirten Erdoğan, kimsenin bu kalbi söküp alamayacağını söyledi. Kürtlerin İstiklal Harbi’nde Ankara’nın yanında yer aldığını söyleyen Erdoğan, PKK’yla mücadelede de halkın devletin yanında durduğunu vurguladı.
Diyarbakır’da ortaya çıkan bu manzara, PKK’nın büyük yenilgisine işaret ediyordu. 7 Haziran’a kadar Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu’nun bütününde tekel kuran PKK, aradan geçen iki yılda giriştiği çukur terörüyle dağda da şehirde de bitme noktasına geldi. Devletin FETÖ’yle mücadelesi de en çok PKK’yı vurdu.
İşin gerçeği şu; PKK, paralel devletin çocuğu olarak dünyaya gelmiş bir örgüttür. ABD merkezli küresel çete önce FETÖ’yü devlete sızdırdı, ardından da bu paralel devletin bir ürünü olarak PKK’yı kurup palazlandırdı. Dikkat edilirse iki örgütün de paralel geliştiği görülecektir.
FETÖ ile PKK’nın tasfiyesinin aynı döneme denk gelmesi de tesadüf değil. FETÖ, devlet içinden temizlendikçe PKK da büyük güç kaybediyor.
Son tahlilde FETÖ ile PKK’nın ortak amacı Diyarbakır’ı Ankara’dan koparmaktı. Giriştikleri bu kanlı mücadelede yenilgiye uğradılar. Milleti aldatamadılar, devleti alt edemediler. Devlet, bu iki örgütü de ezmeyi başardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti, bu anlamda FETÖ ile PKK’nın 7 Haziran sonrası açtığı kanlı parantezin kapanması anlamına da geliyor.