Yüksek yargının kuruluş törenlerinde Başbakan Erdoğan'ı hedef alan konuşmalar gelenek halini almaya başladı. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'tan sonra Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da Danıştay'ın kuruluş töreninde hükümeti ve Erdoğan'ı hedef alan politik bir metin okudu. Danıştay Başkanı'nın 25 dakika konuştuğu törende Feyzioğlu, depremzedelerden faili meçhul cinayetlere, kayıp çocuklardan MİT kanununa, Lice'den Taksim olaylarına kadar uzanan geniş bir yelpazede, bir saatten fazla kürsüde kalarak iktidara siyasi suçlamalar yöneltti. Nezakete, centilmenliğe ve ahlaka sığmayacak Feyzioğlu'nun bu davranışını, Başbakan da haklı olarak "edepsizlik" olarak nitelendirdi. Kuşkusuz Başbakan "edepsiz" derken Feyzioğlu'nun davranışıyla ilgili kişisel bir tanımlamada bulunuyordu. "Edepsiz", Başbakan'ın o anki tepkisini yansıtma ihtiyacından doğan bir kavram da olabilir. Ancak Yüksek Yargı törenlerinde Başbakan'a saygıdan uzak, nezaketten yoksun, centilmenliğe aykırı bir şekilde laf atma hali dikkat edilirse sistematik bir hal aldı. Her toplantıda artık benzer bir olayla karşılaşıyoruz. Bu tür çıkışlar özel bir davranış biçimini değil, genel bir karekteri yansıtıyor. Feyzioğlu'nun Başbakan'a verdiği yanıtları utanmadan salonda alkışlamaya kalkan bazı Yargı mensuplarını da gözönüne getirerek söylenebilir ki, söz konusu "edepsizlik" hali sadece bir kişinin davranış biçimiyle sınırlı değil, değişime direnen bürokrasi çevresinin ortak özelliğini ifade ediyor. Buna statükonun edepsizliği de denilebilir. Aslında Erdoğan uzun bir zamandır darbecilerin küfürbazlığı, statükocuların ise terbiyesizce saldırısı altında. Gezi'den itibaren Erdoğan'a yönelik yapılmadık küfür, hakaret neredeyse kalmadı. Kendisi ve ailesi çirkin saldırılara maruz kaldı. Metin Feyzi oğlu gibi statükocu çevreler de terbiyesizlikte sınır tanımıyorlar. İşi ahlaksızca saldırılara, linç girişimlerine vardırdılar. Başbakan'ı misafirliğe davet edip sonra da onu konukların önünde küçük düşürmeye çalışmak hiçbir ahlak kuralına sığmaz.
Bu tür törenlere saygıdan, hürmetten icabet eden Başbakan'ı uzun siyasi nutuklarla azarlamaya, aşağılamaya çalışmanın doğru bir davranış biçimi olmadığı ortada. Haşim Kılıç'ın doğrudan kendisini hedef alan konuşmasını Başbakan büyük bir sabır ve olgunlukla dinledi. Danıştay töreninde baro başkanı sıfatıyla konuşan Feyzioğlu'nu da aynı sessizlikle dinlemesini beklemek artık haksızlık olurdu. Böyle bir durumla kim karşılaşırsa karşılaşsın aynı tepkiyi gösterirdi. Ya da salonu Erdoğan'ın yaptığı gibi terk ederdi. 30 Mart seçimlerinden daha yeni çıkan bir Başbakan'ı bürokratların kuşattığı bir salonda, milletin önünde hizaya çekmeye kalkmak halkı da rahatsız etti. Toplumun yarısının oyunu alan bir Başbakan'ın, bir baro görevlisi tarafından suçlanmasını halk sindiremedi. Sosyal medyadan Metin Feyzioğlu'na yönelen tepkilere bakınca, halkın Erdoğan'a yapılanı kendisine yapılmış bir terbiyesizlik olarak algıladığını ve tepki dolu mesajlar yayınladığını gözlemledim. Bu durum halkın kendi siyasi iradesine sahip çıktığını gösteriyor. Halkı bastırıp sindirerek siyasi liderlerini düşürme dönemi artık geride kaldı. Erdoğan'ın Metin Feyzioğlu'na gösterdiği tepki "halkın içini soğutmuştur" denebilir.
Metin Feyzioğlu'na gelirsek... Kemalist, vesayetçi zihniyetin kapı bekçiliğini yapmakla devrimciliği, demokratlığı birbirine karıştırmamak gerekiyor. Türkiye'de demokrasiden, özgürlüklerden bahsedemeyecek bir kurumun tepesinde yer alıyor Feyzioğlu. "Darbeci baro" olarak adlandırılıyor temsil ettiği kurum. Feyzioğlu, halkın gözünde başörtülülere meslek lisansı vermeyen, TSK'dan bile daha yasakçı, gerici bir yönetim anlayışını temsil ediyor. Feyzioğlu'nu "kahraman" sanan çevrelere önerim, onu muhalefetin "çatı adayı" olarak Köşk'e ortak aday göstermeleridir. Hiç olmazsa edep dersini sandıkta milletten alır.