19 Mayıs, asırlar boyunca akan sakin bir ırmağın yeniden kendi yatağına dönüşü, 26 Ağustos 1071’in ve 29 Mayıs 1453’ün bir başka aşamasıdır. Günümüz Türkiye’si ise çağ açıp kapayan bu olayların sentezine, bir sessiz devrime sahne olmaktadır. Bu toprakları artık Bizans imparatoru, İstanbul dükalığı, Galata bankerleri yönetemeyecektir. Onların egemenliği de bitmiştir, onlarla iktidar ortaklığı da.
Aydın Doğan’ın gazetesinde sol üst köşede ‘Türkiye Türklerindir’ şeklinde bir ifade bulunur. Bu bir şifre, bir paroladır. Alman sermayeli bir medya grubu, CNN’in Türkiye şubesi olarak yayın yaparken neden böyle bir slogana ihtiyaç duyar? Akıllarına Türk sözcüğü ancak Ermeni mezarlıklarının üzerine oturdukları zaman gelir. Onlar bizim gibi Türkiye denilince Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Laz, Çerkez değişik kökenlerden Türkiye halkını anlamazlar. Bölüp parçalayıp birbirine düşürdükleri halkın ölüleri üzerinden para kazanırlar. Beynine tabanca dayanmış savcı fotoğraflarını yayınlamaktan utanmazlar. ‘Türkiye Türklerindir’ derler ama Türkiye’nin bir parçası olmayı bile beceremezler.
Doğan medya Türkiye’den silinirse ne kaybedilir? Uzan grubu silindiğinde ne kaybedildiyse o. Üstelik bir daha hiç kimse nasıl kazandığı belli olmayan paralarla Türkiye siyasetine ayar vermeye kalkmaz, başbakanları eşofmanla karşılamak küstahlığında bulunamaz. Doğan’ın yazarları, Uzan operasyonu gerçekleştiğinde bunu demokrasi ve hukuk devletinin bir icabı olarak görmüşlerdi. Öyleyse şimdi demokrasi ve hukuk devletinin daha da sağlamlaşması zamanıdır.
Doğan medyası Türkiye’den silinirse Ermeni mezarlığının üstüne oturmuş olan Doğan’ın evrensel değerleri savunma yalanını sürdürdüğü bir dönem kapanmış olur. İnsan hakları düşmanı darbecilerden ıslak imzalı mektuplarla emir ve talimat alan ajan yazarlık ortadan kalkar. Medyanın militarist darbelere amiral gemisi olarak katılması tarihe karışır.
Doğan medyası Türkiye’den silinirse damadın uçak şirketini desteklemek için ülkenin milli havayolunu her fırsatta karalayan mafya gazeteciliği son bulur. Kendi ülkesinin gemisi uluslararası sularda saldırıya uğradığında saldırganı destekleyen beşinci kol medyacılığı sona erer. Dünyada kendi ülkesinin ‘nükleer bomba’ üretmek istediği algısını yaratan ihanet gazeteciliği engellenmiş olur. Ortalığı yakıp yıkanları himaye etmek için her haberin başlığını ‘polis müdahalesi’ şeklinde atarak kaos gazeteciliği yapanlar açığa çıkarılır. Mursi’den söz edip ‘Yüzde 52 oy aldı, idama mahkûm oldu’ diyerek ima yollu Cumhurbaşkanı’nı tehdide yeltenen Yassıada haberciliği adi suç haline gelir.
Doğan medyası Türkiye’den silinirse kendileri kara cahil olan patronlar, yarı cahilleri gazeteci olarak parlatamaz. Karton işi bağlayıcısı genel yayın müdürleri kalmaz. ‘Anasını satmak’ ifadesini bile kullanabilen edepten yoksun başyazarlar birinci sayfalarda yer bulamaz. Linç kampanyaları biter. Yılmaz Güneyler, Ahmet Kayalar, Hrant Dinkler ölmez. Radyoloji servisinde kadın siyasetçilerin fotoğraflarını çeken şantaj gazeteciliği yok olur. Sultanahmet Meydanı’ndaki Firavun’un Dikiltaş’ını semavi dinlere ait ve ‘phallique’ bir sembol zanneden popçu yazarlar ise hanutçuluktan öteye gidemez.
Doğan medyası o kadar nefret toplamıştır ki siyaset icabı onlardan yana çıkmaları gerekenlerden bile destek alamayacaklardır. Bir zamanlar Uzan vardı, Karacan, Simavi vardı, o paralı insanlar, pahalı arabalara binip gittiler. Kimse arkalarından ağlamadı.