1 Kasım seçimleri 13 yıldır devam eden bir satranç oyununun son hamlelerine sahne olacak. Milli iradeyi içine sindiremeyen bir kesim, 2002’den beri en akla gelmedik yollara başvurarak toplumu azınlık çıkarlarına göre biçimlendirmeye çalıştı. Yıllardır bitmeyen gerilim ve kutuplaşmanın nedeni işte budur, halkoyunun hazmedilmemesidir. Yoksa hükümetteki üslup ya da sertlik değildir.
Hatırlayalım, AK Parti iktidara gelişinin daha ilk dönemlerinde bile en sert medya kampanyalarının hedefiydi. Daha sonra bu tür girişimler mitinglere dönüştü. ABD’de hükümete karşı parayla lobi angaje etmeye çalışan işadamlarına rastladık. Kapatma davaları açıldı. Bir dış proje olan Taraf Gazetesi yoluyla devletle halkı birbirine düşman eden oyunlar sergilendi. Paralel yapı ve diğer bazı küreselci unsurlar, AK Parti ve devlet içine monte edildi. Toplu tutuklamalarla TSK çökertilmeye, devlet felç edilmeye çalışıldı. Bazı üst düzey politikacılarla işbirliği içinde düzenlenen ‘Kozmik Oda’ operasyonuyla teröre karşı mücadele imkânları bertaraf edilerek daha sonra sahneye konulacak senaryolara zemin hazırlandı. İktidar sağlı sollu atakların, hem nalına hem mıhına oyunların hedefi oldu. Cumhuriyet Mitingleri’nde ‘Ordu göreve’ pankartı açan Türk Solu grubunu birkaç yıl sonra o mitinglerde hedef alınan cemaatin gazetecileriyle kol kola gördük. Birbirlerine ‘Ergenekoncu’, ‘Fetullahçı’ diye saldıranların perde arkasında can ciğer kuzu sarması olduklarını anladık.
AK Parti iktidarının 10’uncu yılından itibaren barış ve kardeşlik projesiyle birlikte çözüm sürecine ağırlık verildi. Türkiye’nin güçlenen bir devlet olması Türk, Kürt ve Arap halklarının kardeşliğinden geçmekteydi. Ancak böyle bir girişim en son örneği merhum Özal döneminde görüldüğü üzere Türkiye düşmanlarının en hassas olduğu noktayı, yani Türkiye’nin bölgedeki konumunu ilgilendirmekteydi. Ayrıca bu çevreler 2013 yılının başında bir yandan AK Parti’nin köprü, kanal, havaalanı gibi dev projelerini sabote etmek, bir yandan da 2014-15 yıllarında yapılacak olan üç önemli seçime hazırlanmak durumundaydılar. Bunların tümünden başarıyla çıkacak olan bir AK Parti Türkiye’nin makus talihini değiştirebilirdi. Bu nedenle içeride bir kısım İstanbul sermayesi tarafından dışarıda Esad-İran-PKK ve Almanya’dan destek alan bir koalisyon kuruldu. Amaç gereğinde Gezi’de olduğu gibi aşırı sol piyonunu, gereğinde 17-25 Aralık’ta olduğu gibi Paralel Yapı taşını ve en son çare olarak da PKK terörünü devreye sokmaktı. Belediye seçimlerinde kendi öz güçleri CHP kalesini paralel yapı ile sağlamlaştırdılar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP’yi bir başka piyon gibi aralarına kattılar, 7 Haziran seçimlerinde Demirtaş’ın girişimleriyle HDP’nin askeri kolu PKK piyonu devreye girdi. Hepsi bir araya gelip %54 oranında oy alabildiler ama hükümet olmayı başaramadılar. Meclis Başkanlığı seçimlerinde bu ortaklığın boş olduğu anlaşıldı. AK Parti içindeki bazı unsurlar vasıtasıyla bir AK Parti-CHP koalisyonu tezgâhlamak istedilerse de muhafazakâr tabanın sert tepkisiyle o da gerçekleşmedi.
Tüm bu manevralar, ekonomik kriz yaratma çabaları, kargaşa çıkarmak için desteklenen şiddet hareketleri bu çevreleri sadece Türkiye için değil bölgemiz için de bir güvenlik sorunu haline getirmiştir. Ülkeler batar, milyonlarca insan ülkelerinden kaçıp sersefil olurken, Türkiye’yi saran ateş çemberi içinde istikrarı korumak için alınacak demokratik her önlem halk nazarında meşru olacaktır. 1 Kasım’da da mağlup olurlarsa biraz bekleyip eski bir yöntemleri olan eleman devşirmeyi tekrar sahneye koymayı deneyebilirler. Ama bunu düşünenler varsa bir kez daha düşünsünler derim. Erkan Mumcu diye bir politikacı vardı, anımsayan var mı? Ya kendisine parti bile bulamayan Şener’i özleyen?