Sporda uzun vadeli başarının anahtarı 'tesisleşme'de.
Altyapı yatırımını gerçekleştirirseniz 'sürdürülebilir başarıya' ulaşıyorsunuz.
Türk sporunun 'mütevazı sıçraması' Özal'ın yeni statlar yapma vizyonuyla başlar.
Futbolumuzun saman alevi gibi olsa da parlamasını Piontek dönemine borçluyuz.
Sihir 'öz kaynaklara dönüş, altyapıya yatırım ve tesisleşmede.'
Uluslararası çapta zaferler için 'zihniyet değişimi' şart.
Ne derseniz deyin, Aziz Yıldırım'ın en büyük hizmeti Fenerbahçe'yi modern, kullanışlı, gösterişli ve harika tesislere kavuşturmasıdır. Şükrü Saracoğlu, bir milat noktası oldu. Türk Telekom Arena'yı getiren iddianın başlangıcı Kadıköy...
Şimdi Beşiktaş, kendini İnönü Stadı'nı yenilemek zorunda hissediyor.
Mecbur.
Aksi halde ezeli rekabette geriye düşüyorsunuz. Fark da her geçen sezon açılıyor.
Futbol gibi bütün spor branşları öncelikle izleyici çekmek için yapılıyor, bunun için de keyif vermek durumundasınız.
Fenerbahçe yıllardır yıldız oyuncu transferlerine bunun için asılıyordu. İyi yönetildi, kötü yönetildi ayrı; mesele her yıl stadı doldurmak. TV'de reyting yaparak yayın gelirini artırmak, forma satabilmek ve gazetelere malzeme verebilmek için şöhretli, yetenekli oyuncular getirildi.
Şimdi Galatasaray'ın geleneksel yaklaşımını değiştirdiğine tanıklık ediyoruz.
'Heyecanın rengi sarı-kırmızıya dönüyor.'
Devlet, kısa zaman içinde 15-16 yeni stadyum yapacak. Olimpiyatlara adayız. Futbol şampiyonalarına da maç için talibiz. Takımlarımız Avrupa arenasına çıktı, çıkıyor. İddialarını yükseltiyorlar. Gündem tesisleşmeye kayacak, iyi ki...
ÜÇ BÜYÜKLER NE YAPACAK?
Bir süre önce, Arena'da Oğuz Çarmıklı'dan duymuştum. İki gün önce Galatasaray CEO'su Lütfi Arıboğan'la toplandılar. Bu arada, Saracoğlu'ndan sorumlu Fenerbahçe yöneticisi Mithat Yenigün'le görüşmüşler. Beşiktaş'la da bir araya gelmişler. Kartal'ın yeni projesi için de fikir alışverişinde bulunuyorlar. Yani anlayacağınız statlara teklif var...
Merak ettim, hakikaten ilgi çekici.
Çarmıklı grubu, Almanya'da Arena-one ile birlikte Türkiye'deki spor kulüplerine bir öneride bulunuyor.
İşin özeti şu:
'Statların güvenlik, temizlik, çim bakımı, bilet satışı, büfeler gibi bütün hizmetlerini biz verelim, oralarda konser başta olmak üzere gelir kazandırıcı organizasyonlar yapalım.'
Gerekçesini ve mantığını da şöyle oturtuyorlar:
Bizdeki statlar şehir içinde. Hepsi harika yerlerde konumlanmış. Ama iki haftada bir maçın dışında atıl duruyorlar. İşletmeyi kulüplerden alırsak, sürekli etkinlikler düzenleriz. Almanya'da suni kar yağdırılarak saha kenarındaki pistlerde kayak bile yaptırılıyor. Konserler düzenleniyor. Statlardaki localar ofis gibi kullanılıyor. Kulüpler bu modelle hem iş yükünden kurtuluyor, hem de gelir elde ediyor.
Kulüpler ciddiyetle konuyu değerlendiriyorlar. İş modelini tartışıyorlar. Tabi bu işin kültürel boyutu önemli. Zihniyetin değişmesi gerekecek. Olur mu bilmem. Ama konuşuyorlar. Lütfi Arıboğan'a sordum, şu sözü de önemli:
'Hepsi iyi güzel ama locaları o paralara hangi yatırımcı, hangi işletmeci kulüplerin sattığı kadar yüksek paraya satabilir ki? Çünkü bir noktada işin içine profesyonellikten çok duygusallık ve taraftarlık giriyor.'