15 Ocak 2013 Salı
Süreç
Geçen hafta Başbakan Erdoğan üç Afrika ülkesini ziyaret etti. Üçü de eski Fransız sömürgesi. Ziyaretin bittiği gün Fransız askerleri Mali ve Somali'de operasyon başlattı. Hedef bu ülkelerdeki Kaide yanlısı radikal İslamcı örgütler. Somali son dönemde Türkiye'nin yakın ilgi duyduğu ülke. Hatta bu ülkenin 'Uyumlu İslamcı' Cumhurbaşkanı geçen ay Türkiye'ye gelmişti. Mali'nin komşusu ve Başbakan Erdoğan'ın geçen hafta ziyaret ettiği Nijer ordusu Fransız askerlerine destek veriyor. NATO'nun işgal ederek iktidar değiştirdiği Libya ve komşusu Cezayir Fransız ordusuna kolaylıklar sağlıyor. ABD ve İngiltere hava desteği verdiklerini resmen açıkladılar.
Libya işgalindeki gibi Fransa Afrika'daki radikal İslamcılara karşı Batı'nın karanlık operasyonunda başı çekiyor. Aynı sıralarda Amerikan casus uçakları 'Uyumlu İslamcı' Yemen, Afganistan, Pakistan ve zaman zaman Somali'deki 'Uyumlu İslamcı' iktidarların onayıyla her hafta birçok Kaide, Taliban ve yandaşı örgütlerin yöneticilerini füzelerle öldürüyor.
KOLAY ANLAŞILMAZ
ABD ve müttefiği Batılı ve bölgesel ülkeler, Suriye'ye yönelik bildik planlarını uyguluyor. Tam bu sırada Paris'te üç PKK'lı kadına yönelik suikast gerçekleşti. Suikastla ilgili yazılan, söylenenlerin ortak sözüğü 'süreç'. Herkes suikast ile İmralı süreci arasında bağlantı kurmaya çalıştı. Başbakan Erdoğan PKK'lı kadınlarla görüştüğünü söyleyen Fransız Cumhurbaşkanı Hollande'e sert tepki gösterdi. Fransız medyası ve yetkilileri 'Sen de Öcalan ile görüşüyorsun' dedi. Başbakan Erdoğan daha önce de Fransa ve Almanya'yı PKK konusunda sert eleştirmiş, bazı Batılı müttefik ülkeleri PKK'ya yardım etmekle suçlamıştı. Oysa Almanya ve Fransa Suriye konusunda Türkiye'ye en çok destek veren ülkelerin başında. Fransa'nın Ermeni konusundaki tavrını anımsatmaya gerek yok.
Durum böyle olunca PKK'lı kadınlara yönelik saldırının Paris'te olması ayrı bir önem taşımakta. Suikastın kimler tarafından ve neden gerçekleştirildiği kolay anlaşılmayacaktır. Anlaşılacak gibi olsaydı Paris gibi önemli bir başkentte ve böyle bir zamanda yapılmazdı.
BAĞLANTI KURMAK YANLIŞ
Böyle olunca bu suikast ile İmralı süreci arasında bağlantı kurmak doğru değildir. Çünkü sürecin gidişatını ve sonucunu belirleyecek iki aktör var: Başbakan Erdoğan yani hükümet, devlet ve Abdullah Öcalan. Suikast sonrası tüm açıklamalarda hükümet tarafında olumsuz tavır sergilenmediğine göre süreç devam edecek. Aynı hava PKK cephesinde de gözlenmektedir. Yani hükümetle Öcalan anlaşırsa hiçbir güç bu süreci etkilemez. Çünkü hükümet sürece inanarak başlamış, devamının önemini kavramış ve sonuçlarını peşinen kabullenmişse hiçbir dinamik onu durduramaz. Benzer şey PKK için de geçerlidir.
Yani Öcalan süreç sayesinde özgürlüğüne kavuşacak ve başından beri dillendirdiği bazı isteklerinin yerine getirileceğine inanırsa gereğini yapacaktır. Yani Kandil'i arayarak 'Teslim olun' der ve Kandil'dekiler bu talimatı yerine getirir. Elbette gidişatı kolay kabullenmeyecekler çıkabilir. Ama bu önemli bir etki yapmaz, bölgesel ve uluslararası güçlerin çabası boşa çıkar. Yani Paris suikastı ve olası benzeri provokasyonlar süreci hiçbir şekilde etkilemez.
Önemli olan karşılıklı iradenin varlığı ve iki tarafın 'Ne olursa olsun bu işi bitireceğim' demesidir. Böyle bir kararlılık, bölgesel ve uluslararası güçlerin çok karmaşık bu soruna müdahale yolunu da kapatır.
Özetle her şey çok net ve açık: Bu sürecin kaderi Erdoğan ve Öcalan'ın dudakları arasında. Gerisi teferruat.
Yani bahane. Yani sürece inanmayarak başlamaktır.