1
Bir seçimi daha geride bıraktık.
Medya kuruluşları ve vatandaş sonuçlar üzerinden tahlillerini ve gözlemlerini söylemeye devam ederken, siyasilerde ‘milli irade’nin ortaya çıkardığı tablonun kendilerine yüklediği rol ve sorumluluk çerçevesinde çalışmalarına devam edecekler.
Biz de, kendimizce seçim sonuçları üzerinden düşüncelerimizi ve tespitlerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
2
Öncelikle ‘Kürt meselesi’ üzerinde durmamız icap eder.
Bugünkü tabloya bakmadan belirtmem gerekir ki; meselenin adı ne şark meselesi, ne Güneydoğu sorunu ne şu ne budur. Meselenin adı ‘Kürt meselesi’dir.
Bu bağlamda belirtmem gerekir ki; bu satırların yazarı, henüz ortada Abdullah Öcalan ve PKK yokken de bu konuyu ‘mesele’ olarak görmüş ve dile getirmiş birisidir.
3
7 Haziran seçim sonuçlarını, Kürt meselesi bağlamında tek bir okuması var.
Kürtler sosyolojik olarak ana gövdeden kopmuştur. Bu bir ‘sosyolojik kopuş’tur.
Kimi yazarların ve analizcilerin söylediği gibi bu durum ‘normalleşme’ veya ‘HDP’nin Türkiyelileşmesi’ değildir.
İddiayla söyleyebilirim ki, sadece bölgede değil Türkiye’nin her tarafındaki Kürtler topluca HDP’ye oy vermiştir.
Vermeyenlerin sayısı ana tabloda görmezden gelinecek, herhangi bir yorum için istisna edilebilecek seviyededir.
Hadi kendimizi zorlayalım ve bölgede hem silahlı baskı, hem mahalle baskısı vardı başka türlü davranmaları beklenemezdi diyelim;
Ya büyük şehirlerdeki Kürtler için ne diyeceğiz. Bursa’da yapıp/ettiklerini yakından takip ettiğim bir dostum aradı seçimden sonra.
“Benim mahallem genellikle Güneydoğulu vatandaşların çoğunlukta olduğu bir mahalle. Biz (AK Parti) daha önce burada %70 oy alırken, bu seçimde ikinci parti olduk. Öyle baskıyla falan değil, güle oynaya, bilinçli bir tercihle gidip oylarını HDP’ye verdiler ve halen sokaklarda kutlamaya devam ediyorlar” dedi.
Belli ki o kimselerin içinde dindar olanları da vardı, başka yerlerde olduğu gibi; HDP’nin (PKK’da diyebiliriz) en hafif ifadeyle seküler/din dışı/din karşıtı bir yapı olduğunu biliyorlardı. Ama buna rağmen, kavmi aidiyetlerini her şeyin üstünde tutarak bir tercihte bulunmuşlardır. Dostumun mahallesinde ve/veya başka yerlerde nice demokrat, liberal Kürt, örgütün Stalinist yapısına bakmadan, sadece kavmi aidiyetleri nedeniyle HDP’ye oy vermişlerdir. Bu mudur normalleşme?
Öte yandan HDP’nin aldığı oyların içinde Kürt olmayanların oranı her halükarda %1’in altındadır.
Ana tabloda HDP’ye oy vermeyen Kürtlerin oranı istisna edilebileceği gibi, HDP’ye oy veren Kürt dışı oylar da istisna edilecek niteliktedir. Onlar her zaman sesleri cisimlerinden büyük olan, cüzdanları ve bilgi dağarcıkları görece olarak daha yüksek olan üst katman lümpen bir kesimdir. Toplumsal bir karşılıkları yoktur, belirleyici bir rol icra etmeleri söz konusu değildir.
(Söz ‘lümpen’likten açılmışken; MHP ve HDP’deki yoğunlaşmalar da rahatlıkla bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu başka bir yazının konusu)
4
Kürt oylarının HDP’de toplanmasını, kavmi aidiyete dayalı ‘sosyolojik kopuş’ olarak görmeyenler, tabloyu izah bağlamında birtakım gerekçeler üretebilirler.
İktidarın, yani AK Parti’nin kimi söylem ve davranışlarını (Kobani meselesi, Yalçın Akdoğan’la HDP’lilerin oluşturduğu masanın devrilmesi, Kürt sorunu kalmamıştır v.s. gibi) hatırlatarak, buradan AK Parti’ye fatura kesmeye kalkabilirler.
Bu gerekçelerde kısmen doğruluk payı olduğunu varsaysak bile bunlar sözünü ettiğimiz kopuşu izah edebilecek öneme haiz değildir.
Bu tablo karşısında AK Parti’ye söylenecek bir şey varsa o da şudur:
AK Parti Türkiye’de genel anlamda özgürlükleri bu kadar genişletmeseydi;
Özelde Kürtler üzerindeki ret-inkâr-asimilasyon ve hatta yok sayma anlayışı ve uygulamalarını ortadan kaldırmasaydı;
Teamüllere ve ön kabullere başkaldıran herkesi bir şekilde saf dışı eden eski devlet aklını dönüştürmeseydi;
Türkiye bugün böyle bir tablo ile karşılaşmazdı denebilir.
Ancak, burada da AK Parti’yi ilkeli davrandığı için eleştirme insafsızlığına düşeriz.
AK Parti; muhataplarının hak edip etmediğine bakmaksızın ilkesel olarak doğru bildiği şekilde davranmıştır. (DEVAM EDECEK)