Mecaz da değil yaptığım ironi de...
Dümdüz, iktidar yandaşı yazar olmanın o çetin ağırlığından bahsediyorum.
Yandaş gazeteciler/akademisyenler/sivil toplum mensupları/uzmanlar vs. hiçbir zaman, şöyle ağız tadıyla, zihinlerinin sınırlarına kadar giderek iktidara eleştirel bakamaz.
Bir kısım yandaşlar sırf yalakalık olsun diye, yağcılık yapmak için bunu yapmazlar. Ancak çoğunluk için böyle düşünmek büyük haksızlık olur.
İktidarı destekleyen büyük çoğunluğun eleştirel konuşamamasının/bakamamasının nedeni; kötülük üreten mahfillerle, kategorik yalancılarla, çete mensuplarıyla, işi gücü kumpas kurmak olanlarla ve hatta hainlerle aynı kulvara düşmek korkusudur.
Hem kendini, hem desteklediği partiyi hem de ülkesini korumak dürtüsüyle hareket eder.
Bu anlaşılır ve mazur görülecek bir haldir.
Ancak; düşünceye sınır çizilmesi düşünceyi köreltir.
Dil için, sakınılması gereken alanlar icat edilmişse, zamanla dil kıvraklığını, işlevselliğini yitirmeye başlar.
Yazarın kalemine had ve sınır çizilmişse o kalem zamanla körelir, sayfaya takılmaya başlar.
Yani kendini özgür kılamayan söz ehlinin sözleri zamanla karşılık bulmaz olmaya başlar.
Meselenin bam teli ise İbni Haldun Üstad'ın değimiyle "adetlerin zamanla şahsiyete dönüşme" tehlikesidir.
Bu büyük bir çelişkidir.
Bir yanda; paçozlarla, kullanışlı aparatlarla, millet karşıtı-İslam düşmanı güruhlarla aynı hizaya yazılmak tehlikesi...
Öbür yanda; düşünceye ket vurma, hakkı-hakikatı layıkıyla, enine-boyuna söylemekten imtina etme, sözü boğma, yazıyı okunaksız kılma, vicdanı baskılama, en önemlisi de adaletin yara aldığı durumlarda yeterince sesini yükseltememe riski...
Haksız mıyım?
İktidar yandaşı olmak gerçekten de insanın omuzlarını bükecek derecede sorumluluk isteyen ağır bir meseledir.