1-Bir önceki dersimizde Maturidi’nin anadili (yerli dil) nasıl değerlendirdiği üzerinde durmuştuk. Bıraktığımız yerden devam edersek;
Maturidi anlayışa göre; vahyin bir amacı da zihni dini hayata, nefsi (kişiyi) kulluğa hazırlamaktır.
Öyleyse bu ameliye ne kadar çabuk ve ne kadar doğru gerçekleşir ise o kadar makbuldür.
Bunun içinse vahyin, toplumun derin bilinciyle yani kültürüyle, örf ve âdetleriyle, yani milli ve yerli değerleriyle uyumlu bir şekilde yorumlanması (tevili) gerekmektedir.
Bir başka deyişle din; kişilerin ve milletlerin geçmiş nesillerden beri tevarüs edegeldikleriyle oluşmuş zihni yapılarını yakıp yıkmamalı, mevcut (verili) hali dikkate alarak yeni bir terkip oluşturabilmelidir.
Vahyi her şeyin önüne koyarak ve üzerinde tutarak ama kültürümüzü de (yerli ve milli olanı) yok saymayarak, ikisini mezcederek kurulacak bir sistem hem dinin daha kolay anlaşılabilirliğini ve kabullenişini sağlayacağı gibi, hem de sürdürülebilir dinamik bir yapının kurulmasına imkan sağlayacaktır.
Bu mülahazalardan sonra günümüz dünyasına nazar ettiğimizde; sömürüye, zulme ve kimlikleri (aidiyetleri) yok etmeye ayarlı küreselleşmeciliğe ve sömürgeciliğe karşı milli ve yerli bir duruş gösterebilmek adına Hanefi-Maturidi anlayışın ne kadar taze ve canlı bir muhteva sunduğu ortadadır/görülecektir.
(Ara not: Dünyanın despotik ve egemen düzenine karşı çıkmak eyvallah; bunun için yerli ve milli bir duruş sergilemek eyvallah… Ancak bir duruş ve söylemin ayarı kaçarsa bizzat dinin özünde bulunan evrensel değerleri ıskalayacağız ya da sakatlayabileceğiz gerçeği de unutulmamalıdır.)
2-Günümüzde yerli ve milli kavramına haklı ve doğru olarak daha çok milliyetçiler, muhafazakarlar ve dindarlar sahip çıkmaktadır.
Ta Maturidi’ye gidip oradan da yerli ve milli olanı tebcil edişimizden;
Bu durumun, o günden bu güne, kesintisiz olarak böyle devam ettiği zehabı çıkmasın.
Çocuk müsamerelerine konu olan (ve o seviyede olan) ‘Yerli Malı’ uygulamaları bir tarafa;
Yakın tarihimiz içinde bu husus oldukça renkli görüntüler sunar bize.
İslamcı-muhafazakâr Ahmet Cevdet Paşa yerli ve milli iken; Cemalettin Efgani beynelmilel bir adamdır. Mesela Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar dinle sadece kültürel bir ilişki içindeyken tabiri caiz ise sapına kadar yerlidirler, öte tarafta Prens Sebahattin ve Halide Edip Adıvar gibiler ise küreselcidirler.
Cumhuriyetin ilk komünistlerinin de bir kanadı yerlidir. Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) derken, oradaki ‘Asya’ kelimesi yerli anlamındadır. Bu bağlamda Kemal Tahir’i hassaten anmak gerekir.
60 sonrası İslamcıların nezdindeyse yerli ve milli olmak, daha doğrusu yerli ve milli olanla sınırlanmak ümmetçiliğe aykırı göründüğü için neredeyse hiç kullanılmamıştır, hatta mesafeli durulmuştur.
Bugünkü olgunun başlangıcı Necmettin Erbakan’a götürülebilir.
Kuvvetli bir ümmet fikri olmasına rağmen Erbakan, hareketinin adını ‘Milli Görüş’ koyarak bu günlere uzanan yolun ilk taşlarını koymuştur diyebiliriz.
Nereden nereye?