1
Amerika ile ilişkilerin iyice çetrefilleştiği, etkisinin bütün hayatlara, hayatın bütün şubelerine dokunduğu bu günlerde;
‘Aslında Amerika neyin peşinde?’ sorusu büyük önem kazanmakta.
Dolayısıyla aynı derecede Türkiye’nin Amerika ile ilişkisi/mücadelesi/direnmesi aynı derecede yüksek öneme sahip.
Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ‘dünyadan sorumlu’ olduklarına inanan Amerikalı siyasilerden ve aydınlardan birisi olan Richard Barnet bakın ne diyor.
“Emperyal inanç, bir yasa yapımı kuramına dayanıyor. (Lyndon Baines) Johnson gibi çığırtkan küreselcilerle Nixon gibi sesi kısık küreselcilere göre, ABD’nin dış politikasında hedef, yasaya gitgide daha çok tabi bir dünya gerçekleştirmektir. Ancak, Devlet Bakanı Rusk’ın sözcükleriyle “barışı düzenleyecek” olan, ABD’dir. ABD, iktisadi kalkınmanın ve gezegen düzeyinde askersel düzenin temel kurallarını saptayarak “uluslararası çıkar”ı kabul ettirir. Dolayısıyla, Küba’da Sovyetlerin, Brazil’de Brezilyalıların, Vietnam’da Vietnamlıların(Ortadoğu’da Türkiye’nin ve Türkiyelilerin/benim ilavem) nasıl davranacağına ilişkin kuralları ABD koyar. İngiltere’nin Küba’yla ticaret yapıp yapamayacağı ya da İngiliz Guyanası’nın Marksist bir dişçi tarafından yönetilip yönetilemeyeceği gibi ülke dışı konulardaki bir dizi direktifte, soğuk savaş politikası dile getirilmiştir. Cicero’nun, ilk Roma İmparatorluğu için yaptığı tanım buna çok benzer. Orada söz konusu olan, Roma’nın yasa uygulamak için yasal hak sahibi olduğu bir alandı. Bugün Amerika’nın kendi kendine çıkardığı ferman ise tüm dünyaya ulaşıyor: ABD hükümeti tarafından toprakları üstünde askersel uçuş hakkı iddiasında bulunan Sovyetler Birliği ve Çin de bunun içinde. Tek kutsanmış yanı görülmemiş zenginleri ve olağandışı tarihi olan ABD, uluslararası sistemin içinde değil, üstünde durmaktadır. Ulusların en yücesi konumunda, yasanın koruyucusu olmaya hazırdır.”
Aynı bağlamda Kiernam “Amerika, kendi istediği ne ise insan ırkının istediğinin de tam o olduğunu düşünmeyi sevmiştir.” diyerek, Amerikan mantalitesini açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur.
2
Amerika çiftliğini yöneten kovboy edasıyla ‘dünya sorumluluğu’ndan bahsederken aslında bu çiftlikte ancak ben racon keserim (ancak ben yasa koyabilirim) demektedir.
Peki; dünyanın geri kalanıyla beraber ve/veya yalnız başına Türkiye ne yapmaktadır/yapmalıdır.
Geçmişinden ‘nizamı alem’ anlayışını tevarüs etmiş Türkiye; dünyanın Amerika’dan ve Amerikalıdan ibaret olmadığını ortaya koymalıdır.
Zaten Türkiye ‘Dünya Beşten Büyüktür’ söylemiyle bu süreci başlatmıştır.
Burada önemli olan, dünyayı Amerikan koruyuculuğundan korumak için teyakkuz halinde olabilmektir.
Bu ise (Alev Alatlı’dan ödünç alarak) ‘dünya nöbeti’ tutmakla mümkündür.
Ancak nöbete durabilmek için neyi muhafaza etmek adına nöbete durduğumuzu ve nerede konuşlanmak gerektiğini iyi bilmek gerekir.