1 - Karadeniz’de fındık toplama mevsimindeyiz.
Her sene olduğu gibi, her yerde sohbetin de, kavganın da gündemi fındık fiyatları.
Vatandaşa göre (dikkat isterim; üretici demiyorum) fiyatlar yetersiz;
Hiçbir zaman yeterli görülmesi de mümkün değil.
İki nedenle; bir, insanoğlu hak-hukuk tanımaz bir vaziyette alabileceğinin azamisini elde etmenin peşinde. İki; hesabı-kitabı, başka hesaplarla ilintisi olmayan yani genel ekonomik dünyadan kopuk, sebep-sonuç ilişkilerine dayanmayan bazı çocuklardaki gibi sadece istemeye dayanan, dört işlem seviyesine bile ulaşmayan bir hesap şekli de ondan.
2 - Malumdur ki; Karadeniz’de kullanılabilir arazi miktarı zaten çok azdır.
Zamanla ailelerin genişlemesiyle kısıtlı olan araziler bir de parçalanmaya uğrayınca; hiçbir rasyonel hesaba, optimal çabaya imkan bırakmayacak bir durum ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu dar arazide tarım (fındık üretimi) ancak aile içi unsurlarla yapılabilir ise bir kıymet ifade eder. Dışarıdan emek satın almayı kaldırmaz.
Çoğunlukla butik işletmelerde olduğu gibi fındık üretimi de aile içi bir iştigal alanı olmalıdır.
Oysa sahada durum hiçte böyle değildir.
Zar-zor bir-iki ton fındık yapabilenler bile, mahsulü dışardan emek satın alarak toplama peşindedir.
Başka bir söyleyişle, yıllık geliri 25.000 TL’yi bulmayanlar dahi fındık mevsiminde patron rolüne soyunuyorlar.
3 - Farkındaysanız fındık fiyatlarına dair hiç rakam telaffuz etmedim.
Çünkü rakam ne olursa olsun sorunda bir değişiklik, bir iyileşme olmayacaktır.
Bahçe sahipleri ısrarla ekonomik şartları kale almasalar da, ekonominin genel kuralı ve işleyişi gereği fiyatlar arttıkça emek ücreti ve diğer girdiler de artacağından sonuç değişmeyecektir.
Mahsul satıldığında elde kalan miktar hiçbir zaman tatmin edici olmayacaktır.
Ta ki, anlayışın değişmesine kadar.
4 - Söz konusu kolaycılık ve işi hep başkasına havale etme anlayışı sadece Karadeniz’e, sadece fındık üreticisine ait değildir.
Türkiye’de siyaset de dahil hayatın her alanında böyle sakat bir anlayış hakim duruma gelmiştir.
Herkes, çalışmadan ve üretmeden kazanmanın peşine takılmış durumdadır.
Kendi yaşanmışlıklarımdan ve gözlemlerimden yola çıkarak söylersem;
Çok değil bundan 40-50 yıl önce, 10 km.’lik köy yolunu kendi imkanlarıyla ve tamamen beden gücüyle açmayı başarabilen insanlar ve/veya onların çocukları 10 mt.’lik yolu yayan yürümeye üşeniyorlar bugün.
Niçinine ve nedenine girmeden sadece belirtmek, tesbitlemek istedim.
Şimdilik Maturidi’nin hikmet tanımını bir kez daha hatırlamakla yetinelim isterseniz: “Hikmet isabet demektir, yani her şeyin yerli yerine konulması ve her hak sahibinin payının verilmesi, kimsenin hakkının eksik bırakılmamasıdır.”