Sultan II. Abdülhamid, sadece siyasi ve askeri yönüyle değil, kültür, mimari gibi alanlarda ürettiği diplomasi anlayışıyla da 19.yy’a damgasını vurmuş bir padişahtı. Dünya siyasetinin son derece zor süreçlerden geçtiği bir dönemde imparatorluğun kamusal algısını şekillendiren düzenlemeler yapıyor, çok yönlü bir diplomasi icra ediyordu. Sadece imparatorluk topraklarında değil, yurtdışında da ince ayar bir diplomasinin münşii idi. Sembolizme, törenselliğe vurgunun arttığı bu dönemde, fotoğrafçılık, arkeolojik kazı faaliyetleri, tiyatro gibi kültürel çabalar önemli bir aşama kaydetti. Üstelik tüm bunlar Sultan’ın himayesinde gerçekleşiyordu. Sultan Abdülhamid döneminden bu günlere de kalan iftihar, imtiyaz madalyaları, sanat başta olmak üzere pek çok alanda himaye geleneğinin etkin şekilde sürdürüldüğünü gösteriyor.
Kitap diplomasisi de bunlardan birisiydi. Batılı akademik kurumların oryantalist bakış açısıyla ürettikleri bilgiyi adeta sömürgeciliğin keşif kolu olarak kullanmasına karşılık, Sultan Abdülhamid de, bilgi-iktidar ilişkisine yön veren bazı tasarruflarda bulunuyordu. Kitap diplomasisini de bu bağlamda değerlendirmek mümkün. Nitekim Sultan’ın ABD’deki Kongre Kütüphanesi başta olmak üzere, İngiltere’deki önemli akademik kurumlara sandıklar içinde kitaplar gönderdiği bilinmektedir. (Detaylı bilgi için bkz. H. Anameriç - F. Rukancı, ‘II. Abdülhamid Dönemi Kitap Diplomasisi’ makalesi). Amerikan Kütüphanesi’ne tahta çıkıs¸ından 1884’e kadar geçen süre içerisinde telif ve tercüme 411 kitabı üç sandık halinde gönderdiği kayıtlarda mevcuttur. Aynı şekilde okyanus ötesi kurumlardan da içi kitap dolu sandıklar geliyordu.
Nitekim, 1885’te Amerika’nın en önemli bilim ve kültür kurumlarından olan Smithsonian Enstitüsü’nden Sultan Abdülhamid’in şahsına ve Kütüphane-i Umumi’ye sekiz sandık kitap hediye olarak gönderildi.
1886 yılında ise, Sultan, British Museum başta olmak üzere, Royal Asiatic Society, Bodleian Library, Kings College gibi İngiltere’nin önemli kurumlarına kitaplar gönderdi. Bu kitap diplomasisi, İmparatorluğun farklı bir yüzünü temsil ediyor, Osmanlı edebiyatının, bilim anlayışının dışa açılmasını sağlıyordu.
Sultan II. Abdülhamid, yabancıların kamuoyu algısını hem içeride hem de dışarıda şekillendiren çabaları nedeniyle seleflerinden oldukça farklıydı. Sözgelimi Yıldız Sarayı’ndan Yıldız Camii’ne uzanan görkemli Cuma Selamlığı geçişinde, yabancıların geçişi daha iyi görebilmesi için bir platform dahi kurdurmuştu. Kamusal görünürlüğü hayli az olan Sultan için bu geçiş, bir yönüyle de iktidarın titreşimlerinin yayıldığı bir andı.
Yurtdışındaki fuarlara katılarak bu titreşimler sınırları aşıyor, güçlü imparatorluk temsillerine dönüşüyordu. 1893’te Kristof Kolomb’un ABD’ye ayak basışının 400. yıldönümü vesilesiyle Amerika’nın Chicago kentinde yapılan Kolombus Dünya Fuarı’na katılım, bunların başında geliyordu. Sultan II. Abdülhamid, Abdullah Biraderler tarafından çekilen fotoğraflar ve imparatorluğun akademik ve edebi birikiminden oluşan yayınları ‘Avrupalı bir devlet’ etiketiyle fuara gönderdi.
Tüm bunlar, Sultan’ın hard ve soft diplomasi alanlarını bir arada yürüten, tarihçilerin daha üzerinde çok çalışmasını gerektiren girişimlerdi.