Eğitim alanında önemli gelişmeler oluyor. Müfredatın yenilenmesi yanında TEOG ile ilgili Sayın Cumhurbaşkanı’nın son açıklamaları bunun açık göstergesi. Eğitim hayatının temelini oluşturan ilk ve ortaöğretim döneminin, sınavlara odaklanması, adeta ‘eğitim’ i ikinci plana atmayı zorunlu kılıyor. Öyle ki, öğrenciler için okula gitmekten, sınavlara hazırlanmaktan eğitime zaman kalmıyor!
TEOG odaklı ilköğretim sistemi, öğrencileri sınav için çalışan ama bu arada altın yılları heba eden bir yapıya mahkum etmenin yanı sıra, eğitimin ana hedefini saptırıyor. Bilginin insan davranışına tesir etmediği, adeta bir hamallık nesnesi haline geldiği bu yapının mutsuz ettiği çok kişi var. Ve elbette tatmin etmeyen kötü sonuçlar...
Maarif davasının önemli ismi Nurettin Topçu, ideal bir ilkokulun ögˆrenci kis¸iligˆinin üç yönünden biri olan (maddi, ruhi, içtimai s¸ahsiyet) ruhi s¸ahsiyeti gelis¸tirecek s¸ekilde olması gerektiğini söylüyor; ‘Gelis¸en ruhi s¸ahsiyetle ters orantılı olarak maddi s¸ahsiyet zayıflayacak ve birey, insan olma vasfı kazanacaktır. Ruhi şahsiyetin gelişmesiyle maddi unsur önemsizleşir. Maddi şahsiyetini mikroplardan kurtulan bir sargı bezi gibi küçülten genç, ideallerinin dünyasında yaşamaktan zevk almaya başlar. Yüksek duygulara sahip, ideallerinin peşinde koşmaktan zevk alacak bireylere dönüşmeye başlar’ diyor.
Eğitimin sonraki safhalarının daha çok mesleki beceriler kazandırmaya dönük olduğu düşünülürse, ilköğretim dönemi çocuğun şahsiyetinin geliştiği, yani ‘insan’ olmanın donanımını kazandığı evredir. Ve test skorları, ‘insan’ dediğimiz o varlığın inşasına hizmet etmez.
Bu yönüyle, ilköğretimin bir ‘insan mektebi’ olarak kurgulanması anlamlıdır. Fakat bu dönüşümün sağlanmasında eğitimin çok boyutlu bir reformdan geçmesi gerekir. Sınav ortadan kalktığında öğrencilerin kabiliyet ve becerilerine uygun şekilde doğru okullara yerleştirilmesi için bir sistemik düzenleme gerekir ki, her okulun kendi sınavını yapması teklifi, okulların, idarecilerin, öğretmenlerin de bu sürece aktif ve sorumluluk alacak tarzda katılımını gerektirir. Eğitim sistemine bir bütün olarak baktığımızda, buna hazır olup olmadığımızı sorgulamak lazım. Okullar, tüm kadrolarıyla bu yarışa girebilecek esaslı bir donanıma sahip olmalı, öte yandan bu seçme-yerleştirme olabildiğince fırsat eşitliği sağlayacak düzlemde gerçekleştirilmelidir.
Eğitimin kalitesi öğretmen kalitesiyle de yakından ilgili. Yine Topçu’nun ifadesiyle dile getirecek olursak, ‘Öğretmen, insanoğlunu beşikten mezara kadar götürüp teslim eden, kaderimizin hakikatinin işleyicisi, karakterimizin yapıcısı, kalbimizin çevrildiği her yönde kurucusu olur. Her ferdin şahsi tarihinde muallimin izleri bulunur. Muallimlik para değil, ruh işidir. Öğretmen, genç ruhları örs üstünde döverek işleyen usta bir demircidir.’
Gerçekten de, insanlar madenler gibidir. Madeni değiştiremeyiz. Ama farklı madenleri en iyi şekilde işleyebiliriz. İşte temel eğitimin asıl amacı bu olmalı, ona göre örgütlenmelidir.