Milli bayramlar siyasal ve toplumsal değişimleri izleyebileceğimiz aynalar olarak kabul edilebilir.
Özellikle sembollere sıkıştırılmış Cumhuriyet ruhunun farklı dönemlerdeki yansımalarını bayramlardan takip etmek mümkün. Cumhuriyet Bayramı, 19 Nisan 1924’te ‘milli bayram’ olarak resmileştirildi. İlk 10 yıl boyunca halka yeni rejimin ve devrimlerin benimsetilmesi, meşruiyetinin kabul ettirilmesi amacına yönelik programlarla kutlandı. Resmi kabuller, geçitler, fener alayları ve balolar kutlamanın ana unsurlarıydı. 10. yılda Cumhuriyet ideolojisini pekiştiren enstrümanlarla beslenerek daha gösterişli kutlamalar yapıldı. Kuşkusuz bu konseptin mimarı kurucu parti olan CHP idi. Çok partili hayata geçilen 1946’ya kadar hemen her şey bu 10. yıl konseptiyle devam etti.
Çok partili hayata geçişin bir tezahürü olarak şimdiye kadar bayram kutlamalarının öncülüğünü yapma görevi CHP Genel Sekreterliği’nden, İçişleri, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıkları’na devredildi. Böylece milli bayramların tek bir siyasal parti görüşü çerçevesinde şekillenmesinin önüne geçildi. Ancak CHP 1948’de partinin kuruluşuna da denk gelen 25.yılda parti içinde özel programlar hazırlayarak temsilcilikleri vasıtasıyla da kutlamalar yaptı.
Seçkinci bir toplumsal mühendislik anlayışıyla değil, toplumun talepleri doğrultusunda siyaset yapan Demokrat Parti döneminin anlayışı bayramlara da yansıttı. 1954’te ilk kez Çankaya Köşkü halka açıldı. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının bir parçası olarak iki gün boyunca sabah 9’dan akşam 17’ye kadar halk köşk bahçesinde milli oyunların oynanacağı, fener alaylarının düzenlenebileceği bir bayram kutladı. Böylece cumhurun başı ile cumhur arasında bir yakınlaşma sağlandı.
Cumhuriyet modernleşmesinin yerel şartlar ve toplumsal talepler dikkate alınmadan icrası Türkiye’de bir toplumsal histeri yaratmıştı. 1960 sonrası siyasal hayatında da bu histeri darbelerle sürdü. Toplumun kendi değerleriyle barışık yaşama talebi her seferinde sekteye uğradı. Bu süreçte Cumhuriyet Bayramı kutlamaları geniş kesimlerin bastırılmış duygularına rağmen ortak asgari müşterek duyarlılığında rutin uygulamalarla yapıldı. Ancak 90’li yıllardan itibaren eşleri başörtülü olan devlet büyüklerinin, eşleriyle resmi kutlamalarda yer alma keyfiyeti Cumhuriyetin seçkinci standartlarını zorladı. Bu sürecin en trajik yansımalarından birisi, Cumhuriyetin 80. kuruluş yıldönümüne denk gelen 2003’te Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in köşk resepsiyonu için başörtülü ve başörtüsüz eşlere göre ‘çifte davetiye’ uygulaması oldu. Bu uygulama Cumhuriyet’in sembollere sıkıştırılmış ruhunu bir kere daha kanattı ve devlet nezdinde vatandaşların ayrıma tabi tutulduğu gerçeği bir kere daha kendini gösterdi.
Bugün Cumhuriyetin 90. yıldönümü. Toplum, sebatkâr demokratikleşme talepleriyle, tekelci ve seçkinci ideolojinin kalıplarını aşarak haklarını geri alıyor. Ve artık resmi 29 Ekim kutlamaları toplumun tüm renklerini temsil eden bir zenginlik içinde yapılıyor. Üstelik 90. yıl, Yeni Türkiye ruhunun armağan ettiği çok önemli bir projeyle taçlandırılıyor. Asya ve Arvupa’yı birbirine bağlayan Marmaray projesi, Cumhuriyet’in ‘muasır medeniyet seviyesi’ne çıkma idealinin bir arada yaşama ruhuna aykırı kutlamalarla değil, tüm toplum kesimlerini bir arada tutan ve topluma hizmet eden bir anlayışla gerçekleştirilebileceğinin en güzel örneklerinden birini veriyor.