Çok yazan bir toplum değiliz. Roman, hikaye, deneme, hatırat türünde çok velûd bir yayıncılık faaliyetimiz yok. Konunun yapılmış bir istatistiği var mı bilmiyorum ancak sözgelimi büyükelçiler… Farklı ülkelerde yaşadıkları büyük tecrübeleri ne ölçüde kaleme alıyorlar? İstisnaları olmakla beraber çok yaygın bir tutum olmadığını gözlemliyorum. Halbuki bir büyükelçi meslek hayatında Doğu’dan Batı’ya farklı ülkelerde, değişik kültürlerde çok önemli deneyimler elde ediyor. Gerek diplomatik, gerekse kültürel gözlemlerini keşke daha çok kayda geçirseler.
Geçmişte elçilerin yazdığı metinler, bugün önemli bir tarih kaynağı. Elbette dikkatli kullanılmak kaydıyla… Osmanlı diplomasisi ya da özellikle İstanbul tarihi konusunda elçilerin yazdıklarına çok şey borçluyuz. Kanuni döneminde Avusturya Arşidükü Ferdinand tarafından İstanbul’a elçi olarak gönderilen Busbecq’in hatıraları bunların başında geliyor. İmparatorluğun iç siyasetinden padişahın cuma selamlığına, bayramlaşma törenlerinden elçi kabul merasimlerine kadar birçok gözlem içeriyor. Ülkesinden Osmanlı topraklarına ulaşıncaya kadar yolda şahit olduğu olaylara, şehirlere, kıyafetlere dair de gözlem yapan elçi, muhatap olduğu padişahın yüz ifadesine varıncaya kadar türlü incelikleri aktarıyor hatıratına. Türk Mektupları adıyla yayımlanan eser, şimdi tarihçilerin önemli kaynaklarından birisi. Bu tür kaynaklara itibar etmeyen tarihçiler olduğu gibi ihtiyatlı kullanılması kaydıyla ilgi gösterenlerin sayısı da hayli fazla. İstanbul’daki dönemlik içki yasağının bir yabancı elçinin hayatındaki karşılığını görmek için bile kayda değer bir eser bu ve benzeri hatıratlar...
Bu literatür aslında öyle zengin ki, sadece elçilerin değil, elçilik heyetleri içinde bulunanların da yazdığı nice eserle dolu. 1670 ve 1679 yıllarında Fransız elçilik maiyetinde dilbilimci olarak gelen Antoine Galland’ın günlükleri yine önemli tarihi kaynaklar arasında. İstanbul’un özellikle kültür hayatı hakkında çok ayrıntılara yer veren Galland’ın İstanbul’da satın aldığı Türkçe, Arapça ve Farsça yazma eserlerin Paris’teki kraliyet kütüphanesinin Doğu dilleri seksiyonunun ilk parçalarını oluşturduğunu biliyoruz.
Yabancı elçilerin barınması için tahsis edilen Elçi Hanı’na dair anlatılar da, dönemin diplomatik ilişkilerine ışık tutar mahiyette.
Seyyahların anlatılarında İstanbul’da zaman içinde yok olmuş pek çok önemli binanın varlığına da şahit oluyoruz. Aynı şekilde camiler, türbeler, pazar yerleri, halkın adet ve gelenekleri farklı toplumlar görmüş diplomatların gözünden anlatılıyor.
Aynı şekilde sayısı az da olsa Osmanlı’dan Avrupa başta olmak üzere çeşitli yabancı ülkelere giden elçilerin hatıratları var ki, onlar da bir başka yazının konusu.
Bugün de benzeri eserlerin büyükelçilerimiz tarafından kaleme alındığını düşünelim. Dünyanın dört bir yanına dair bir 21.yy şahitliği ne güzel olurdu. Turistlerin giremediği pek çok mekan, ortam, büyükelçilere tanınan özel imtiyazlar ya da diplomatik izinler sayesinde kayda geçmiş olurdu.
Belki de Dışişleri Bakanlığımız büyükelçilerimizi geleceğe ışık tutacak böylesi bir tarihsel ama aynı zamanda kültürel diplomasi çalışmasına katkı sağlamaya teşvik edebilir.