‘Tarihin en hızlı aktığı bir dönemde, en hızlı aktığı bir coğrafyada yaşamanın misyonu nedir?’
Bu soru, Dışişleri Bakanı, müstakbel Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun zihin dünyasının temel meselelerini ifade eden çok önemli bir sorgulama. Zira Sayın Davutoğlu, pek çok konuşmasında işaret ettiği bu sorgulama çerçevesinde bir yanda tarihin derinliğini keşfetmenin, bir yanda yaşadığımız coğrafyanın hakkını vermenin ve bu eksende insanın misyonunu dert edinmenin önemini ortaya koyuyor.
‘Tarihin içinde koşmak’ tabirinin de sahibi biri olarak bu tarihsel süreç içinde zamanın ruhunun farkına varmak, Davutoğlu’nun sıklıkla vurguladığı konulardan. Bu bağlamda Arap baharı sırasında birkaç kez dinlediğim bir anekdotu vardı Davutoğlu’nun; İstanbul’da zaman zaman ‘sığınak’ olarak kullandığı kütüphane evinde bir gün küçük kızı, kitapların arasından çıkardığı daktilonun ne olduğunu sorar babasına. Zira 1989’da babasının doktora tezini yazdığı daktilo, küçük kız için adeta bir arkeolojik kazı eseridir. Davutoğlu, kızına daktiloyu ve hikayesini anlatırken, bir yandan da siyasetin felsefesini üretir; 89’da daktilo kullanılan bir zamanda Hüsnü Mübarek Mısır’ın Başbakanı’ydı. Küçük kızların daktiloyu adeta tarih öncesi bir nesne olarak keşfettiği zamanlarda, yani 2000‘lerde, Hüsnü Mübarek aynı üslupla, aynı stille yine Başbakan... Bu olay Ortadoğu’daki zamanın ruhunu diplomatik müzakere masalarının ötesinde bir ortamda, kitaplarının arasında yeniden canlandırmıştır Davutoğlu’nun zihninde.
Evet aslında bütün mesele de bu... Siyasette zamanın ruhunun farkına varmak. Tarihin hızlı aktığı bir zamanda ve coğrafyada bu hızı farketmek daha da büyük önem taşıyor. Temel paradigmadan taviz vermeden zamana uyum konusunda bir seyyaliyet içinde olmak ve bu bağlamda misyonu inşa etmek… 12 yıllık AK Parti siyasetinin sürekliliği de buna bağlı değil mi? Temel meselesi, zihinsel paradigması değişmeyen bir hareketin zamanın akışına uygun şekilde kendini yenilemesi, yeni ihtiyaçların, yeni söylem biçimlerinin inşa edilmesi... Burada Sayın Erdoğan’ın siyasi öngörüsü, zamanın ruhunun o en ince ayarlarını hissedebilen bir pusuladır AK Parti için. ‘Hissedilebilen’ diyorum, zira siyaset bir yanda reel bir alanken, bir yanda somut olan ve olmayan bütün değişkenleri, arka planları, toplumun duygularını içgüdüsel bir öngörü ile okuyabilme becerisidir.
İşte 12 yıl, bu öngörü ile ince ince dokunarak bugünlere gelindi ve yarın, 27 Ağustos, AK Parti için yeni bir dönemin miladı olacak. AK Parti olağanüstü kongresinde, Genel Başkan ve Başbakan seçilecek. Daha da ötesi 28‘inde Türkiye için de bir milat olacak. Artık pusula, yeni bir Başbakan’la AK Parti ve Türkiye siyasetinin kurumsallaştırılmasına, yeni bir Cumhurbaşkanı ile Yeni Türkiye’nin kurumsallaştırılmasına ayarlanacak.
200 yıllık bir medeniyet krizinin, 90 yıllık bir kimlik krizinin ve 50 yıllık bir demokrasi krizinin içinden çıkmış ve çeşitli güç dayatmalarına karşı kendini her seferinde yeni baştan inşa etmiş bir siyasi hareket olarak AK Parti, bu yeni dönemde yine ‘Yeni Türkiye’ ruhunun inşasına odaklanacak.
Yeni dönem, AK Parti’ye ve Yeni Türkiye’ye hayırlı olsun!