Atatürk'ün gizli vasiyetinde Musul ve Kerkük'le beraber Hatay'ın da alınmasını vasiyet ettiği söylenir. Ne kadar doğru bilmiyorum. Ama Gazi hastalığının son günlerinde Hatay meselesine çok yoğunlaşmış hatta sağlığı uygun olmadığı halde son gezisini Mersin'e yapmıştı. Dünya gözüyle Hatay'ın Cumhuriyet sınırlarına dahil edildiğini görmek istiyordu. Olmadı. Ancak ölümünden hemen sonra Türkiye öyle bir diplomatik manevra yaptı ki; Hatay bir yıldan az bir sürede bize dahil oldu... Masa başında yürüttüğümüz diplomasiyle devasa bir toprak parçasını ülkemize katmıştık!
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, eğer okumadıysa Abdurrahman Melek'in hatıralarını keşke okuyabilse. Topsuz tüfeksiz ve de kansız kazanılan diplomatik bir zaferin hikayesine kitap sayfalarında da olsa tanık olabilse... Abdurrahman Melek 1896'da Hatay'da tüccar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Öğrenimini Halep ve Beyrut'ta tamamladı. İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Ama o siyasete ilgi duyuyordu. Osmanlı'da yükselen millici akımların etkisindeydi. Memleketi Antakya'da (Hatay) Türk Ocağı'nı kuran üç kişiden biriydi. Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk Ocağı'ndaki faaliyetleriyle Antakya'nın en sevilen siyasi simalarından biri oldu. Savaşın kaybedilmesi ve Mondros mütarekesinin imzalanmasıyla beraber Antakya, bin yıllık anayurdundan ayrılmak zorunda kaldı. Artık Fransız kontrolündeydi. Türkiye ise Lozan'da, Hatay üzerindeki haklarını saklı tutmuştu. Ancak Hatay şimdilik Fransız kontrolündeydi.
USTA İŞİ MANEVRA
Tabii bir tuhaf dengeden de söz etmem gerekir. Hatay'ın nüfus yoğunluğu (Sünni ve Alevi) Araplardan oluşuyordu. Yani ulus devletini Türk milleti üzerinden inşa ettiğini söyleyen Türkiye için neredeyse tamamı Araplardan oluşan bir coğrafyada hakimiyet kurmak kolay iş değildi. Ama Türkiye belki de diplomasi tarihine geçecek usta işi manevralarla bunu başardı. Neyse... Abdurrahman Melek'ten uzaklaşmayalım. İşgal yıllarında Fransızlar kalıcı bir yönetim arayışındaydı. Fransızlara göre yerli halkla uzlaşacak bir yönetim kurulmalıydı. Abdurrahman Bey başta olmak üzere kentin ileri gelenleriyle toplantılar yapıldı. Hatta kendilerinden bağımsız bir devlet gibi bayrak çizmeleri de istendi. Ancak Abdurrahman Bey ısrarla Hatay'ın Türkiye'ye iltihak olmasını istediklerini söyledi. Elbette kabul edilmedi. Abdurrahman Bey ve arkadaşları direttiler. 'O halde burayı Suriye'den bağımsız bir bölge olarak kuralım. Ama Türk hakimiyeti esas olsun' dendi. Fransızlar buna biraz daha sıcak bakmışlardı.
İSTEMEKLE İŞ BİTMİYOR
Aslında bütün bu manevraların arkasındaki isim İsmet Paşa'ydı. Peki Abdurrahman Bey bu mücadelesinde yalnız mıydı? Elbette hayır. Tayfur Sökmen, Samih Azmi, Rasim Yurtman, İnayet Mürsel de Türk heyetinin diğer temsilcileriydi. Ama ben 'bu toprakları istiyorum' demekle iş bitmiyor. Orada siyasi kültürel ekonomik faaliyet göstermeniz, hakimiyet kurmanız gerekiyor. Savaştan çıkmış henüz belini doğrultamamış Türkiye işte bütün bunları bir bir yapıyordu. Türkiye'de harf devrimi mi yapıldı? Hemen Hatay'daki mücahit ekip işbaşı yapıyor ve gece dersleriyle yeni alfabe öğretilmeye başlanıyordu? Dersleri verenlerin başında Abdurrahman Bey vardı! Şapka devrimi yürürlüğe mi girdi? Hemen Ankara'dan şapka siparişleri veriliyor ve birkaç gün için de kentte fesi atıp şapkayla gezen insanlar beliriyordu. Yeniliklerin ardı arkası kesilmiyordu ki... Halkevleri neredeyse eş zamanlı olarak Hatay'da da açılmaya başlanmıştı. İsmet Paşa, Hatay meselesini onur sorunu yapmıştı. Paşa'nın kararlılığını anlamak için Abdurrahman Melek'in anılarına uzanalım... 'Dört kişilik heyetimizi (Samih Azmi, İnayet Mürsel, Tayfur Sökmen ve ben) iki gün sonra İsmet Paşa Başvekalet'te kabul ettiler.Verdiğimiz cevaplar arasında Sancak Türklerinin hissiyatına misal olarak iki gözü kör ihtiyar köylünün Gaziantep Valisi Akif'e söylediği 'Onu göremezsem Paşamın kokusunu da mı alamam' sözlerini İsmet Paşa'ya arz edince, Paşa heyecan duydu, cebinden mendilini çıkardı. Gözyaşlarını sildi ve bize 'Sizi elbette kurtaracağız. Ya bugün, ya yarın' diyerek şunları ilave etti: 'Memlekete dönün, orada çalışın. Davanın ağırlığı sizin omuzlarınızdadır. Biz size yardım edeceğiz. Şahıslarınızı Fransızlara tanıtın. Sizler, yahut teşekkülünüz Türk cemaati namına onlara muhatap olunuz. Bize, buradaki bir arkadaşınız vasıtasıyla her şeyi yazıp bildiriniz. Şimdi Atatürk'e gideceğim. Sizden duyduklarımı söyleyeceğim. Kendileri ile konuştuktan sonra bir karar veririz. Yalnız istical (acele) etmeyelim. Önümüzde henüz Boğazlar meselesi var. Siz yürüdüğünüz yolda devam edin. Her şeyi icabına göre idare edin. Bizden işaret bekleyin.' Bu arada Abdurrahman Melek Bey'in Ankara'daki mecliste de Gaziantep milletvekili seçildiğini atlamayalım. 7 Eylül 1938'de işaret geldi. İsmet Paşa diplomatik manevranın ilk ayağını kurmayı başarmıştı.
İÇİ BOŞ YILDIZLI BAYRAK
BM'nin aldığı karar uyarınca Hatay Cumhuriyeti kuruldu. Bayrağı adeta geçici bir devlet olduğunu ilan eder gibiydi. Ay yıldızlı Türk Bayrağı. Bir farkla. Yıldızın içi boştu.
Cumhurbaşkanlığından Başbakanlığa, bakanlarına kadar bütün idare heyeti İsmet Paşa'nın ekibinden kurulmuştu. Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, Başbakan Abdurrahman Melek ve Meclis Başkanı Abdülgani Türkmen... ( Sökmen'in oğlu Murat Sökmenoğlu yıllar sonra milletvekili oldu. Turgut Özal'ın yeterli oyu almadan Cumhurbaşkanı oluşunu protesto edip milletvekilliğinden istifa etti). Milli Marşı'nı herhalde tahmin ettiniz, İstiklal Marşı... Hatay, bağımsız bir cumhuriyet olsa da Türkiye'ye iltihak olması an meselesiydi.
İsmet Paşa yine zamanlama dehası olduğunu göstermiş ve Fransızların İkinci Dünya Savaşı girdabına girdiği günlerde düğmeye basmıştı. Hatay 29 Haziran 1939'da, meclisinin aldığı kararla Türkiye'ye katıldı. Fransızların müdahale edecek hali zaten yoktu. Suriye ise bağımsızlığını ilan etmek için dünya savaşının bitmesini bekledi. 1946'da Fransız sömürgesinden kurtuldu. Ama akılları hala Hatay'daydı. Haritalarda Hatay'ı kendi topraklarında gösterdiler. Ancak Hatay çoktan Türkiye Cumhuriyeti'ne eklemlenmişti.
Abdurrahman Melek' e gelinceÖHatay'ı anavatana katmanın huzuruyla yaşadı. Merkez Bankası üyeliğinde bulundu. Anılarını ise 'Hatay Nasıl Kurtuldu?' adlı kitapta topladı. 1978'de yaşama veda etti!
İşte şimdi Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu'nun Amerika'nın ricasıyla Suriye'ye çeki düzen verme çabalarını görünce aklıma Abdurrahman Melek ve İsmet Paşa geliyor. Onlar koskoca Hatay'ı Suriye'den üstelik Fransızlara rağmen koparıp almayı başarmışlardı. Hem de emperyalizmle uzlaşmadan... Hem de hiç savaşmadan!..
Arap Dirilişi, Arap Baharı'na yenilirken!
Suriye'nin düşmesi an meselesi. Yani Arapları tek bir sosyalist devlet çatısı altında toplama idealiyle kurulan Baas rejimi son kalesini de kaybetmek üzere. Ne tuhaftır! Hıristiyan dünyasının bir öcü gibi gösterdiği ve şimdilerde son kalesini de devirmek için gün saydığı Baas Birliği'nin kuramcısı aslında bir Hıristiyandı: Mişel Eflak!
Suriyeli ama Ortodoks bir Rum ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Mişel Eflak'ın amacı, emperyalizmin baskısından kurtulmuş tek bir Arap devleti kurmaktı. Eflak'a göre, bu devletin inşası aynı zamanda Arapları düzeltip yeni bir kimlik kazandıracak ve sosyalist bir toplumun kurulmasını sağlayacaktı. Salih Bitar ve Zeki Arsuzi'yle birlikte Baas idelojisini kurdu. (Bu arada belirteyim, Salih Bitar Sünni Müslüman, Zeki Arsuzi ise Hataylı bir Arap Alevisi'ydi.) Baas (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) olarak ilk kongresini 1947'de Şam'da yaptı. Daha sonra Arap Sosyalist Partisi'yle birleşerek Büyük Arap Birliği için en büyük adımı attılar. Kısa sürede Arap aleminde taraftar bulmayı başardılar. Suriye'de ve Irak'ta iktidarı ele geçirdiler. Önce Irak'ta (1968) ardından da Suriye'de (1970) Baasçı iktidarlar kuruldu.
Bir ütopya olarak kurdukları Arap Birliği'ni kısa süre de olsa gerçeğe dönüştürmeyi başarmışlardı. Birkaç yıllığına da olsa Mısır ve Suriye, Birleşik Bir Arap idaresini hayata geçirdiler. Mişel Eflak'ın hayali gerçek olmuştu. Ama bu birliği kurmaktan çok yaşatabilmenin önemli olduğunu sonradan anladılar. Çünkü bölgede hesaba katmakta geciktikleri bir başka talip daha vardı: İsrail! Batı'nın desteğini arkasına alan İsrail önce 6 gün savaşlarını kazandı. Ünlü Golan Tepeleri'ni ele geçirerek psikolojik üstünlüğünü kurdu. Ardından Arap Birliği'ni tuzla buz etti. Suriye, Irak, Mısır kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kaldı. Bugün ise... Büyük Arap Dirilişi'nin kaleleri; önce Irak düşürüldü, ardından Mısır. Suriye için ise sadece saatler kaldı! Ve Suriye'nin düşmesiyle birlikte Baas rüyası da tarihin tozlu rafları arasında yerini almış olacak!..
gurkanhacir.com
Twitter.com/gurkanhacir