Bir imparatorluk söz konusuysa entrika, kumpas, iktidar savaşı yaşanmasından doğal bir şey yok. Osmanlı cinsel hayatı bugünden daha fazla içselleştirip kurumsallaştırmıştı. Gelin bu tarihe yakından bakalım...
Osmanlı ne utanılacak bir tarih ne de gururdan göğe değilecek bir tarihtir. Eğrisiyle doğrusuyla bir cihan imparatorluğudur. Entrika, kumpas, iktidar savaşı yaşanmasından daha doğal da bir şey yoktur. Ancak unutmayalım sarayın entrika ve hareme tam manada teslim olması Hürrem Sultan yani Roksana ile başlamıştır. (Roksana ile birlikte sarayda judaik etkinin başladığını not edip geçelim)
BAKINIZ...600 yıllık bir tarihi sıkıştırıp tek yazıda analiz edecek değilim. Bu haksızlık olur. Ama şunu da kabul edelim. Cinsel hayat belki de bugünkünden çok daha fazla içselleştirilmiş ve daha da ötesi kurumsallaştırılmıştı. Osmanlı'da kocası askere giden kadınların kullanması için yapay penis imal eden bir sektör vardı. Zıbık adı verilen bu penisler boy boy ve çeşit çeşitti. Hatta zıbıkçılar çarşısı bile vardı. Cumhuriyet döneminde ilk seks shop ne zaman açıldı. Bir düşünün.
DEVAM edelim...
EN AZ CARİYE KANUNİ'NİN
SARAYDAKİ cariye sayısı bize bir fikir verebilir mi? Hemen söyleyeyim. Rekortmen 3. Murat'tı. Haremdeki cariye sayısı 1200'dü. İkinci sırada Abdülaziz geliyor: 809 cariye. Peki en az cariye kimin zamanında haremde yer buldu dersiniz? Sıkı durun... Kanuni Süleyman ! Hepi topu 300 cariye.
TAHTA çıkmak isteyen her şehzadenin başını döndüren iktidar, güç, zenginlik ve devlet yönetiminin yanı sıra bir de Harem'di.
SULTAN 1. Abdülhamid'in haremindeki baş kadına yazdığı mektubundaki şu cümlelere bakar mısınız: Bir kusur ile beni unutma! Benim bedenim toprak oluncaya ben senden geçersem, Allah layıkımı versin efendim! Sen benim, ben senin, inşallah ömrüm oldukça birlikte oluruz. Nazik ayağına yüzümü sürerek rica ederim.
SULTAN 1. Abdülhamid 64 yaşında felç oldu ve kısa süre sonra da öldü. Felç olmasına sebep olarak da hemen her gün yediği kuvvet macunları gösterildi.
OSMANLI tarihimizde tecavüz edilerek öldürülmüş padişahımız bile var. Genç Osman olarak bilinen 2. Osman Yedikule zindanlarında yeniçeriler tarafından tecavüz edildikten sonra boğuldu. Önce hayaları sıkıldı ardından tecavüz edildi sonra da boğuldu.
PEKİ ya eşcinsellik... Daha önce yazmıştım. Kısaca bir kez daha hatırlatayım.
'Mahbup' Osmanlı'da eşcinsellere verilen genel addı. Aktif ve pasif eşcinsellik ayrımı da yapılmıştı. Mahbuplar yani eşcinsellerin pasif olanına 'Oğlan' aktif olanına da 'oğlancı' deniyordu. Ama daha teknik tanımla şöyle yapılmıştı. Heteroseksüel ilişki kuranlara 'Zenpare', eşcinsel ilişki kuranlara ise 'Kulanpare' deniyordu.
OSMANLI eşcinsellerinin kendi kalçaları için kullandıkları tabir de pek yaratıcıydı: Kase-i billur !
HAMAMLAR VE EŞCİNSELLİK
EŞCİNSELLERİN kapalı sayılan Osmanlı toplumunda arz-ı endam ettiği en önemli yer elbette hamamlardı. Hamamlar da 'döşek yoldaşlığı' tarifesi olan bir kalemdi. 'Oğlan'ların servis edildiği bu tarifede fiyat 300 akçeden başlıyordu.
(Hamamlardaki eşcinsel serüveni anlatan en önemli kaynak Dellakname-i Dilkuşa'dır (Gönül Açan Tellaklar)
DERVİŞ İsmail tarafından kaleme alınan risalede 17. yüzyılın sonlarında İstanbul'da 408 hamamda 2 bin 300 tellağın çalıştığını bunların büyük bir kısmının da eşcinsel olduğu anlatılıyor.
HAMAMLARI özel olarak inceleyen tarihçi Ergun Hiçyılmaz, bakın nasıl anlatıyor:
'Tophane, Unkapanı, Tahtakale, Yemiş İskelesi, Bahçekapı her türlü rezilliğe açık birer yeniçeri yuvasıydı. Buralarda bırakın ırz ehli kadınları pazulu delikanlılar bile dolaşamazdı. Bu semtlerde hamamlara girmek kolay, çıkmak zordu. Hamama giren terler sözü o dönemin dellaklarının sözüdür.'
BALTAYI TAŞA VURMAK DEYİMİ
AYRICA baltayı taşa vurmak deyimi de buradan çıkmıştır. Balta yeniçeri ortalarına ait nişan denilen bir alameti farikadır. Bu uzunca bir sırma ile işli çevre veya peşkirin bir kadına ya da oğlana verilmesi ve armağanı oğlana veren kişinin bunun dolaşması sırasında 'balta' bellidir. Balta veren Yeniçerinin elinden bunu kapmak baltayı taşa vurmaktır.'
(Ergun Hiçyılmaz Çengiler Köçekler Dönmeler Lezzolar )
OSMANLI'DA eşcinselliğin en az hamamlar kadar kurumsallaştığı yer ise Yeniçeri ocaklarıydı. Askerlik yaşı gelen eşcinsellerden 'durumlarını' ispatlaması istenmiyor dahası askerlikten uzak tutulmuyordu. Onlar yeniçerilere hizmet edecek 'civelek'ler oluyordu. Hatta savaşlarda ihtiyacı karşılamak üzere civelekler taburu bile oluşturulmuştu. Civelek taburunda yer alan askerlerin her birini bir yeniçeri sahiplenmişti. Adeta aralarında karı-koca ilişkisi vardı.
CİVELEKLER İÇİN BÜYÜK ÇATIŞMA
ERGUN Hiçyılmaz, '1810 yılında bir civelek oğlan için Galata'dan sorumlu 25. orta ile 75. orta adlı yeniçeri birliklerinin iki gün boyunca çatıştıklarını anlatır. Civeleklere sahip olmak başlı başına bir meseledir' der.
EŞCİNSEL kültürün Osmanlı'ya Acem'den geçtiği hep konuşulur. Hatta acemi oğlan (acemi asker) tanımının Acem'den yani İran'dan bize geçtiği anlatılır. Bu mevzu uzun olduğu için burada girmeyeceğim. Ama 1082'de Acem Keykavus bin İskender tarafından kaleme alınan Kabusname adlı eserde şu satırlar oldukça dikkat çekicidir: 'Yaz olunca avratlara meylet, kış olunca oğlanlara ki, vücutça sıhhat bulasın. Avrat teni soğuktur. İki soğuk bir araya gelirse birbirini kurutur.'
ZENNELİK Osmanlı'da yaygın bir meslekti. Kendisi de bir eşcinsel olan ünlü yazar Reşat Ekrem Koçu'ya kulak verelim:
'Genç ve yakışıklı delikanlılar meşkhanelerde veya oyunlarıyla ün yapan köçeklerin yanında, uzun zaman çalışmak suretiyle yetişirlerdi. Raksın kendine göre birtakım usul ve kaideleri vardı: Kafa tutmalar, omuz titremeler, bel kırmalar, topuk çarpmalar, tırnak üstünde uçar gibi koşmalar... Köçeklerin bazen şehvetengiz kadın elbiseleri giydikleri de olurdu. Raks seyirciyi çıldırtan bir temsildi. Müzikle gerilen sinirler, güler yüzlü, kadın kıyafetli, kadın edalı yosmaların kışkırtıcı oyunlarından tahammülsüz bir hale gelirdi.'
KOÇU'nun ballandıra ballandıra anlattığı köçek gösterileri aslında Osmanlı'nın yabancısı olmadığı eşcinselliğin kamufle edilmiş haliydi.
Uzun lafın kısası...
OSMANLI kendisiyle barışık bir toplumdu. Her barışık toplum gibi cinsel hayatını düzenleyen kurumları vardı.
SULTAN'IN KUDRET SEMBOLÜ HAREM
BATI dünyasının aklını başından alan Harem de bu kurumlardan birisiydi. Sadece padişaha zevk-ü sefa yaşatmak için kurulmamıştı. Aynı zamanda dünyanın gözünde, emrindeki yüzlerce cariyesi ve dilden dile dolanan bin bir fantastik hikayesiyle Sultan'ın güç ve kudretinin de sembolüydü.
BU kadar çok işveli kadının bir arada olduğu ve güce ulaşmanın yolunun yataktan geçtiği bir ortamda da elbette entrika da kaçınılmazdı.
twitter.com/gurkanhacir
MUHTEŞEM YÜZYIL POLEMİĞİ
BUGÜNE değin Başbakan'ın 'Muhteşem' polemiğine girmemeye özen gösterdim. Bana ikna edici gelmiyordu.
DÜŞÜNSENİZE Başbakan'ın bir sözüyle tv kanalı satın alan (Star TV), bir başka sözüyle bir radyocuyu tv'nin başına getiren (Kral Tv /Gezegen Mehmet), sevmediği gazetecileri bir çırpıda yayından alan (Ruşen Çakır, Banu Güven /NTV) Doğuş'un patronu Ferit Bey (Şahenk) Başbakanla inatlaşır gibi böyle bir diziyi mi yayınlayacak?...
Üstelik haftalardır Başbakanın yaylım ateşine rağmen... Diziyi ortasından ikiye kesip atardı emin olun. Şahenk'in Star Tv'si belli ki Başbakanın bilgisi doğrultusunda yayına devam ediyor. Erdoğan da durumdan memnun, ülkenin yakıcı sorunlarını bir tarafa koymuş ceddimizle durumu idare ediyor. Usta işi bir siyaset hamlesi...
ANCAK konu öyle bir hal aldı ki, gündem oyalamasından çıktı, 'tarihi şahsiyetlere' ilişkin yasal düzenlemeye kadar vardı. Bundan böyle tarihi şahsiyetleri küçültücü dizi kitap vb eser yayınlanamayacak. (Acaba tarihi şahsiyetlerin içine, Başbakan Erdoğan'ın her gün diline doladığı İsmet Paşa da girecek mi?)
O halde çorbada benim de tuzum olsun bir parça...