WASHINGTON
ABD Hazine Bakanlığı, İran rejiminin, Suriye’de Esad’a karşı savaşan El Kaide bağlantılı grupların İran üzerinden Suriye’ye silah ve savaşçı sevkIyatı yapmasına göz yumduğunu açıkladı.
Bu birçok açıdan kafa karıştıran bir durum. İlk akla gelen soru şu: İran Esad rejiminin en önemli destekçisi, neden Esad’a karşı savaşan El Kaide’yi desteklesin, üstelik de Batı ile imzaladığı nükleer anlaşma sayesinde yaptırımlar hafiflemiş, Amerika ile ilişkiler normalleşme sürecine girmişken? İkincisi İran ve El Kaide’nin ideolojileri farklı ve iki taraf da birbirlerine duydukları düşmanlığı gizlemiyorlar. El Kaide liderlerlerinden Ayman El Zawahiri pek çok kez İran’ı Afganistan’ın işgalinde Amerika ile ittifak yapmakla suçladı. Amerika’nın Bin Ladin’i öldürdükten sonra evinden topladığı yazışmalarda da Bin Ladin İran’a duyduğu düşmanlığı sık sık dile getiriyor.
O halde, Amerika’nın dile getirdiği İran-El Kaide işbirliğini ve bu işbirliğinin zamanlamasını nasıl okumak lazım?
Ne İran’ın kendi bölgesel çıkarları için terörist gruplarla işbirliği yapması ne de İran-El Kaide işbirliği yeni. Tahran’ın El Kaide’ye desteği, örgüt liderlerinin Sudan’ı üs olarak kullandığı 90’lı yıllara dayanıyor. Bu yıllarda İran El Kaide’ye Amerika’ya karşı terör eylemlerinde kullanılmak üzere lojistik destek ve askeri eğitim verdi. 11 Eylül ve Irak’ın işgalinden sonra da El Kaide militanlarının Afganistan’a İran üzerinden geçişini sağladı ve Irak’ta Amerikan ordusuna karşı savaşmaları için destek verdi.
Fakat İran-El Kaide işbirliği hiçbir zaman kesintisiz bir işbirliği olmadı. İki tarafın da birbirine karşı duyduğu güvensizlik ve ideolojik farklılıklar stratejik bir işbirliğini önledi, zaman zaman ortaya çıkan taktiksel bir ittifaka sebep oldu. Mesela İran bir yandan El Kaide militanlarının Irak’a kendi topraklarından geçmesine izin verirken, diğer yandan kendi sınırları içinde bulunan El Kaide liderlerini ev hapsine alarak kontrolü altında tuttu. Böylece İran El Kaide’yi hem Amerika’ya hem de Suudi Arabistan gibi bölgesel düşmanlarına karşı koz olarak kullandı. Washington ve Riyad ile ilişkilerde gerginliğin azaldığı dönemlerde El Kaide’nin hareket alanını kısıtladı, liderlerini tutukladı. Diğer yandan El Kaide ile kurduğu bu ittifak sayesinde örgütün kendisine ve bölgesel çıkarlarına saldırmasının önüne geçti.
Tüm bunları mevcut bölgesel konjonktürde değerlendirelim. Nükleer anlaşmayla İran ve Washington arasında tarihi bir yakınlaşma yaşanıyor. Fakat bu, İran’ın Amerika’ya yüzde yüz güvendiği, yaptırımların kalkması için her türlü tavizi vermeye hazır olduğu, Tahran’da Amerika ile diyaloğa kategorik olarak karşı çıkan şahin bir kanadın olmadığı anlamına gelmiyor. İran Batı ile imzaladığı anlaşmayla bölgede Amerika’ya boyun eğmiş gibi görünmek ve nüfuz alanını daraltmak istemiyor. Daha birkaç gün evvel İran’ın ABD deniz sınırına savaş gemilerini yolladığını açıklaması rejimin Amerika’ya kafa tutan ülke imajını tazeleme çabası. İran, Suriye ve Irak’ta El Kaide’yi palazlandırarak Amerika’ya ‘Suriye’de ve Irak’ta İran'sız bir çözüm mümkün değil’ diyor. Böylece nükleer ve bölgesel bir güvenlik çatısının oluşturulmasına dair müzakerelerde elini güçlendirmeye çalışıyor. Ayrıca Suriye ve Irak’ta kendi adamları Esad ve Maliki’yi El Kaide’ye karşı savaşan, bu nedenle de desteklenmesi gereken liderler olarak göstererek bu iki ülkedeki nüfuzunu korumak istiyor. Esad’ın Suriye içindeki El Kaide ile yaptığı gizli anlaşmaları, hapisteki El Kaide liderlerini serbest bıraktığını düşündüğümüzde İran’ın da benzer bir stratejiyi güttüğünü görmek zor değil.