Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan kamu ile özel sektör temsilcilerini bir araya getirdiği 'girişim sermayesi modelleri' toplantısında bir kez daha tekrarladı:
'2023 için hedefimiz dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak ve 500 milyar dolar ihracat gerçekleştirmek.'
Sözünü sürdürdü:
'Bu hedefler başarılamaz ve ulaşılamaz değil. Bu hedeflere ulaşmada en büyük kaynağımız insan gücümüz. Yurtdışı seyahatlerimde, insanlarımızın dünyanın dört bir tarafında kendi çabalarıyla kurdukları girişimlere şahit oluyorum. Her biri tamamen kendi öz kaynaklarını, cesaretleri ile birleştirerek birer girişimcilik fabrikası gibi çalışıyor.'
Sıkıntı da burada. Türkiye'dekilerin öz kaynak, cesaret ve donanım eksiklikleri var.
Niye mi?
TÜSİAD'ın 'Türkiye'de Büyümenin Kısıtları' raporunu temel alarak, bu sorunun yanıtını değerlendirelim:
'Türkiye'nin yüksek oranlarda ve sürdürülebilir bir büyüme patikasında olabilmesi için öncelikle iki önemli unsurun gerçekleşmesi gerekiyor:
- Eğitim düzeyi ve kalitesi ile bilişsel becerilerde önemli bir iyileşme gerekiyor.
-Üretim ve ihracatın teknolojik içeriğinde ciddi bir iyileşme gerekiyor.
Birinci madde eğitim. Milletçe 'orta ikiden terkiz.' Eğitim ortalamamız bu. TÜSİAD'ın raporundan alıntı yapalım:
'Ekonomik ve sosyal gelişmenin temel belirleyicilerinden biri beşeri sermayedir. Beşeri sermayenin en temel girdisi ise eğitimdir. Türkiye'de özellikle ilköğretim sonrası eğitim düzeyleri OECD ortalamalarının oldukça altındadır. Bu da Türkiye'de bu tür becerilerin kıt olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Türkiye'de eğitim miktarının düşük olduğu söylenebilir.'
Sadece eğitim süresi de değil. Ekonomik büyüme için sadece eğitim miktarının değil hatta ondan daha fazla eğitimin kalitesinin önemli olduğunu ortaya koyuyor. Biliyoruz ki durumumuz içler acısı. Eğitimin kalitesini ölçmek için kullanılan önemli göstergelerden biri PISA skorlarıdır. 1960 - 2000 yılları arasında 23 OECD ülkesi için yapılan çalışma PISA skorunda 100 puanlık artışın büyüme oranını ortalama 1,74 puan artırdığını ortaya koyuyor.
Maalesef ki, PISA sınavlarına Türkiye'den katılan öğrencilerin yüzde 42'sinin durumu yine içler acısı.
Biz sıradan vatandaşlar da ele güne muhtaç olmayalım
Küresel kriz 2012'de dev dalgalarla devam edecek, biliyoruz. Ekonomiyle ilgili bakanların hepsi sık sık 'Dikkatli olun' ikazında bulunuyor. Biz sıradan vatandaşlar 'açılmayacağız, ödeyebileceğimiz kadar borçlanacağız, mümkün olduğu kadar da kemerleri sıkacağız.'
Biz zaten kemerleri sıkmaya hep alışkınız.
Memur, işçi, çalışanlar çoğunlukla tek haneli zam alırken, milletin vekilleri niye istisna oldu?
Diyorlar ki emekliliklerinde ele güne muhtaç olmasınlar. Biz sıradan vatandaşlar da olmayalım.
Malum, kıyak emekliliğe vatandaş tepki gösterdi, Cumhurbaşkanı Gül de veto etti. Sonra yeni bir maaş kabul gördü. Ne değişti?
2 bin TL'lik kayıpları oldu ama yine emekli maaşları 6 bin 300 TL'ye çıkıverdi.
İki yıl milletvekilliği yapan emekli olacak. Hani milletvekilliği, siyaset bir meslek değildi?
Emekli maaşı için gece yarısı operasyonu yapıldığında da çok yazdık. Avrupa'daki ülkelerde kişi başına düşen milli gelir şu kadar, milletvekillerinin maaşı şu kadar diye. Rakamlara boğmayalım. Son zamla birlikte vekillerin emekli maaşı, kişi başına düşen milli gelirle karşılaştırıldığında tüm Avrupa ülkelerini sollamakla kalmadı, tur bindirdi.