Çocuk ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, 'Bir gün birlikte çocukları evlerinde ziyaret edelim' demişti, kısmet olmadı. Aday gösterilmeyen Kavaf ile bu saatten sonra da bu gezi her halde mümkün olmaz. Geçenlerde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürü İsmail Barış ile Ümit Boyner'in 'Nar taneleri' projesi davetinde bir araya geldik. İsmail Barış söze 'Çocuklara en büyük kötülük yurt binası yapmaktır' diye başladı.
Nar taneleri projesi de, özde yurt sorununa dikkat çekiyor. Daha önce bu sütunlarda sizlere aktarmıştım. Kadın oldukları için, yoksul oldukları için, genç oldukları için, yetiştirme yurdunda yetiştikleri için 'katmerli ayrımcılık' yaşayan genç kadınlara el uzatıyor, Nar taneleri projesi.
Biz dönelim, yurt konusuna...
İsmail Barış, mümkün olduğu kadar çocukları yetiştirme yurtlarında barındırmamaya çalıştıklarını anlatıyor. Devletin el uzattığı çocuk sayısı 40 bin. 30 bini ayni-nakdi yardımlarla ailelerinin yanında yaşıyor.
Şu ana kadar 330 ev açtıklarını söylüyor. Bildiğimiz apartman dairesi. 12 yaş altındaki çocuklar yetiştirme yurdu yerine üçer, beşer kişi olarak evlerde yaşıyorlar, bir o kadar da 'Sevgi Evleri'nde. Evlerde kalan çocukların sayısı 3 bini aşmış.
'Biliyorum, tarikatlaşma, cemaatleşme suçlamasıyla da karşılaşacağız. Olsun, yurt ortamında kimlik ve kişilik kriziyle karşı karşıya kalacaklarına çocuklar evlerde yaşasın' diyor, İsmail Barış.
Biliyoruz çocuklar katmerli ayrımcılıkla daha ilkokul sıralarında tanışıyorlar. Çünkü biliyoruz ki bu toplumda yetiştirme yurtlarının algısı olumlu değil. Sınıfta adreslerini söyledikleri anda bakışlar değişiyor. İş mülakatlarında da keza öyle. Ev adresi, iyi bir başlangıç onlar için.
İsmail Barış'ı dinlerken, dayanamadığımı söyledim: Sonuçta artık siyasi beklentisi olmayan bir bakanları var. Bakansız bakanlık da oluyormuş. Şunu söylüyordu: 'Siyasetçi vizyon verici olmalı. Teknik tarafı zaten bizim sorumluluğumuzda.' Nar taneleri projesi kapsamında yetiştirme yurtlarında kalan gençlerle görüşüp, 'sosyolojik araştırma raporu'nu hazırlayan Nihan Bozuk'un sözlerini de aktarayım:
'Sorunların yoğunluğu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun ne denli zor bir grupla çalıştığını ve ağır bir yük altında olduğunu göstermektedir.'
Güler Sabancı'nın okuduğu kitap
Güler Sabancı ile ABD'de katıldığı hayırseverlik toplantısından hemen sonra buluştuk. David-Peggy Rockfeller'ın kurduğu 'Synergos' adlı küresel hayırseverler toplantısına 20 ülkeden 70 aile davet edilmiş, Güler Sabancı da Sabancı Vakfı'nı temsil ediyordu.
Kürsüye çıkanlardan biri İshmael Beah'miş. Güler Sabancı'yı epey etkilemiş, 1980 Sierra Leone doğumlu genç hayırsever.
Afrika'nın batısında bulunan Sierra Leone 1990'larda iç savaş yaşarken, İshmael Beah da 12 yaşında zorla 'çocuk asker' olmuş. UNICEF tarafından 'kurtarılana' kadar da savaşmış. O kurtarılma sürecini BM görevlisi Hemşire Esther, 'Ulaşamıyordum, İshmael'e, bir gün rap ve reggae sevdiğini fark ettim, walkman ile Bob Marley kaseti verdim' diye anlatıyor. Sonrası İshmael Beah için ikinci hayat. ABD'ye getiriliyor, üniversiteden 'siyaset' mezunu oluyor. İlk kitabının adı: 'When good comes from bad.' (Tam çevrisi 'İyilik kötülükten gelince' ama şerden gelen hayır daha anlamlı olacak!) İkinci kitabı: Memories of a boy soldier. (Çocuk askerin anıları)
Güler Sabancı da ABD'den çocuk askerin anıları kitabıyla dönmüş, okuyormuş.
İshmael Beah'ın şu cümlesi beni etkiledi: 'Suçluluk duygusunu bastırmasam, intihar ederdim. Bana ikinci bir hayat verildi, elimden geldiğince en iyisini yapmaya çalışıyorum.'