Bu sefer haberi ben değil, telefonum yaptı. Dün sabah erken, henüz gazeteleri de okumamışım, arabada 'Alo, efendim' sesi yankılanıyor. Telefonum TOG'un kurucusu İbrahim Betil'i aramış.
'Biz de Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürlüğü'nün yasak kararını değerlendiriyorduk' diye söze başladı.
Konu, Gençlik ve Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün yaz aylarında düzenlediği ücretsiz kamplarda, karma uygulamadan vazgeçmesi. 13-22 yaş arası kız ve erkeklerin ayrı ayrı dönemlerde kamplara katılması kararı alındı.
Toplum Gönüllüleri TOG, kuruluşunda gençlerin 'kız-erkek' bir arada, topluma yönelik 'birlikte' sosyal projeler üretmesini, gençlerin bir arada topluma katkıda bulunmasını hedef koymuştu. Bu hedefini de yıllardır başarıyla uyguluyor.
İbrahim Betil, 'TOG olarak değerlendirme yapıyoruz. Henüz, nasıl adım atacağımıza karar vermedik ama bilimsel kaynaklardan, sosyolojik araştırmalardan yararlanarak, bu kararın bireysel ve toplumsal sakıncalarını ortaya çıkaracağız' diyor.
Çocukluğumda hatırlıyorum, biz de izci kampına 'kız-erkek' ayrı gitmiştik.
Bu 'ayrı' kamplar her zaman vardı.
Ancak İbrahim Betil'in şu tespiti önemli:
'Bizi rahatsız eden, 'vazgeçildi' kelimesi. Vazgeçilmesi yerine Gençlik ve Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü, alternatif kamp modellerini ortaya koyuyor olsaydı, sorun yoktu. Karma kamplar olur, kız kampları da, erkek kampları da olur. Biz yasaklara karşıyız. Kız kampları, erkek kampları olmasın mı? Tabii ki olsun. Ama bırakın buna insanlar karar versin. Bireylerin tercihi olabilir, buna saygı duyuyorum.'
Gençlik ve Spor Hizmetleri Müdürlüğü, dolayısıyla Gençlik ve Spor Bakanlığı ve dolayısıyla hükümet, muhtemelen kamplarda 'asayişi' daha kolay sağlayabilmek amacıyla bu kararı aldı.
İbrahim Betil de şunu ekliyor:
'Bu mantığa, her türlü düşünceye saygım var. Ancak devlet, bunu yasakladığı zaman, farklı yönlendirmeler başlıyor. Sıkıntı burada, merkezin bu yasak kararını alması.'
Ve devam ediyor:
'15-22 yaş grubunu birlikte yaşama deneyiminden ayrı tutarsak, yaşamın gerçeklerinden de uzak tutmuş oluyoruz. Kamplarda cinsiyet ayrımı yaparsak, bir süre sonra okullarda da mı ayrım yapacağız? Sonra engelliler ile engelsizlerde bir ayrım yapacağız? Sonra farklı inançta olanları mı? Ayrışmadan yana değil, farklılıklarla birlikte yaşamanın en büyük zenginliğimiz olduğunu bilmek zorundayız.'
Vejetaryen mi o da ne?
GözaltIndakİ Yeryüzü Özgürlük Derneği üyelerinin dünkü Sabah'ta 'vejetaryen mönü' istemelerini, polislerin de 'Et yenmez mi? Ailelerinize yazık' diyerek, hayret ettiklerini okuduğumda hatırladım.
Birkaç yıl önce, CHP'li Gülseren Onanç o sıra, kadın girişimciler derneği KAGİDER'in Başkanı. Diyarbakır'dayız. Diyarbakır İş Kadınları Derneği Başkanı Nilüfer Baran da ev sahibi.
Anadolu'daki işkadınlarının sesinin daha gür nasıl çıkacağı, güç birliğinin nasıl yapılacağı konuşulmuş, öğlen yemekteyiz. Mönüde tas kebabı. Gülseren Onanç, misafir olarak derdini de söyleyemiyor ama yemek de yiyemiyor.
Nilüfer Baran ısrar edince, Gülseren Onanç 'Ben vejetaryenim. Et yemiyorum' diyor.
Diyarbakırlıların, Güneydoğu insanının et yenmemesini anlaması pek kolay değil. Malum, tencereleri etsiz kaynamaz.
Diyarbakırlı Nilüfer Baran çözüm buluyor: 'Köfte getirtelim sana.'
1 Mayıs nedeniyle gözaltındaki gençlere et yemedikleri için, polisler 'acısalar' da, 'anlayış gösterip' vejetaryen mönü için çaba göstermiş olmalarını takdir ettim doğrusu.