Ümit Boyer, TÜSİAD'ın Genel Kurul Toplantısı'nda, Başbakan Erdoğan'ın karşısında 'Hrant için adalet' istemesinden bir gün önce Hrant için yürüyüşe katılmayı da düşünmüş.
Binlerce insan, birileri seslerini duysun diye bir gün önce 'adalet için' haykırmıştı.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner'in, yürüyüşe katılan binlerce insan gibi tek amacı vardı sesini duyurmak.
O şanslılarımızdan. Sesini duyurabileceği kürsüsü var ve doğrudan Başbakan Erdoğan'a hitap edebildi dün. Tam da uygun gününde, seslenebildi. Konuşmasına hazırlanabilmek için ve bir gün sonra sesini duyurabileceği için gitmemiş yürüyüşe.
Ne diyordu Ümit Boyner:
'Sayın Başbakanımız da teşrif etti, onur verdi ve bugünü kendisiyle paylaşma imkanına kavuştuk. Bana böyle bir günde, böyle bir platformda konuşmandan en çok ne akılda kalsın istersin diye bir soru soruldu, konuşmamı hazırlarken. Yanlış anlaşılmasın, insani duygularla şunu söyleyebilirim, söylediğim her şey akılda kalsın, herkes beni doğru anlasın, samimi olduğuma inansın isterim. Ama bir konuya dikkat çekmeden Türkiye'de yaşayan birçok insanımızın özlemi olan bir konunun altını çizmeden buradan inmek istemiyorum.
Dün Hrant Dink'in 4. ölüm yıldönümüydü. Sevenlerinin, kaybına alışamayanların derin acısı bir yana, Hrant Dink cinayeti, rahmetli Uğur Mumcu gibi, daha burada sayamayacağım birçok faili meçhul gibi bir sembol niteliğindedir. Bize adaletin bir türlü yerine gelmemesini hatırlatır. Türkiye tarihinde bir türlü gerçek suçlusuna ulaşamadığımız cinayetleri, karanlık, derin, bir türlü adalet önüne çıkartılamayan güçleri hatırlatır. Adalet duygusundan yoksunluk en büyük yoksunluktur.
Sayın Başbakanım, okuduğunuz şiir yüzünden on yılı aşkın bir süre önce hapis yattınız. Bu yoksunluğu çok iyi anladığınızı tahmin ederim...'
TÜSİAD için 'vahşi kapitalizm' biteli çok oldu
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in eşi Cem Boyner aynı görevi üstlendiği dönemde söylemişti.
Kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama özü şuydu: (Dün Cem Boyner'i aradım ve ana fikri teyit etti.)
'Patronlar, çalışanlarının aynı zamanda müşterisi olduğunu idrak ettiği zaman bu ülke demokratikleşme yolunda daha emin adımlarla ilerleyecek.'
Elbette patronlar her daim maliyetlerini düşürmek için çaba göstermeye devam edecek ve buna işçi ücretleri de dahil. Ancak çalışan kesimin refahını düşünmeyen 'patronlar' muasır medeniyet olamamış bir ülkede, hatta gettolarda yaşamaya mahkum kalacak.
TÜSİAD 'vicdanlı' olmaya başlayalı çok oldu.
Dün Cem Boyner de şunu vurguluyordu:
'Biraz önce TÜSİAD'ın çalışmalarıyla ilgili raporu okuyordum. Hazırlanan ve hazırlanması planlanan raporlarının hiçbirinin patronların çıkarlarıyla alakası yok. Çıkarları savunulacak yer odalardır. Kendi çıkarını aşamadıysan zaten TÜSİAD'da yerin yok. TÜSİAD üyelerinin de çoğu kendisini aşmış, misyon adamı.'
Belki halk için, vatandaş adına misyon sahiplenen örgütlerin de TÜSİAD'a bakış açısını değiştirme zamanı geldi.
TÜSİAD'ın geçen hafta 'kadınların iş hayatında var olabilmesi' için düzenlediği toplantıyı protesto eden Sosyalist-Feminist Kolektif'in açtığı pankartı hatırladım.
'TÜSİAD, kadınların istihdamını istemez mi? Ucuz işgücü, esnek çalışma daha çok sömürü.'
TÜSİAD'ın amacı sadece ucuz işgücü olsa kadınlar için niye mücadele versin. 'Her dört kadından birinin çalışma hayatında' olması niye onların derdi olsun? Ucuz işgücünü kullanmak için 'erkekler' onlara yeter.