Bakın bunu ben söylemiyorum. Örgütlerle ilgili itiraf kendilerine ait. Hem vallahi, hem de billahi. Örgütlerin peşine takıldıklarını, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bizzat yüzüme söylemişti. Hem de kalabalık bir grubun önünde.
Son dönemde dışladılar, ama o günlerde Kılıçdaroğlu yemekli toplantılarına bizleri de davet ediyordu. Önce kendisi konuşuyor, sonra da biz sorular soruyorduk. Belli ki o sorulardan rahatsız olmuş ki, Kemal Bey artık bu tür toplantıları kısıtlı bir gazeteci grubuyla yapıyor.
2016’nın Aralık Ayı’nın sonlarına doğru bir akşam yemeğinde birlikteydik…
Kılıçdaroğlu’nun “147 tutuklu gazeteciden” söz etmesi üzerine kendisine şu soruyu sormuştum:
-Siz bu sayıyı veriyorsunuz, ama Adalet Bakanlığı açıklama yapıp, “gazeteci” dediğiniz o kişilerin içinde asker ve polis katilleri ile adli suçlardan dolayı cezaevlerinde bulunanların da olduğunu ortaya koydu. O açıklamayı okumadınız mı?
“Okudum tabii” cevabını verdi:
-Biz bu rakamları gazeteci örgütlerinden alıyoruz. Bu rakamları bana getirenler gazeteciler. Bun onlara inanırım. Adalet Bakanlığı kamuoyuna açıklama yapacağına, gitsin onlara anlatsın. Onları ikna etsin.
İşte bakış açısı bu!..
Bir yanda amacı, hedefi ve arkalarında kimlerin olduğu belirsiz, ama Türkiye’ye nasıl baktıkları belli bir takım örgütler var. Diğer tarafta Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi kayıtları. Bu ülkenin Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanı ise, devletin verdiği resmi bilgilere değil, o örgütlere inanıyor. Bunu da kamuoyuna ilan etmekte hiçbir sakınca görmüyor.
Bu kadarla da kalmıyor. Kemal Bey, sadece inanmakla kalmıyor. O örgütlerin iddialarını uluslararası platformlara taşıyıp, Türkiye’yi sıkıntıya sokmaya devam ediyor.
***
Baktım, CHP şimdi sayıyı daha da artırmış. Aradan bir yıl bile geçmeden 171’e çıkartmış. Demek ki, örgütlerden yeni gelen bilgiler bu.
Bu bilgeler, Çanakkale’de Adalet Kurultayı çerçevesinde düzenlenen “Tutuklu Gazeteciler ve Kapatılan Basın Yayın Kuruluşları Çalıştayı”nın sonuç bildirisinde de yer alıyor. Üstüne bir de “kapatılan basın-yayın kuruluşları” eklenmiş. Biliyorsunuz, onların tamamına yakını bu ülkede darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ’ye ve bölücü terör örgütü PKK’ya ait. Yayın kuruluşu filan değil, tam bir terör yuvası.
Bildiride, bunların kapatılması “ayıp” olarak değerlendiriliyor. Hangisi ayıp acaba? Bunların yayınlarına devam etmeleri ve kan dökülmesini desteklemeleri mi? Yoksa, bir insanlık ayıbı olan teröre “dur” denilmesi mi?
Üstelik, o çalıştayda yapılan açıklamalarda bile “gazeteci” denilen bu kişilerin terörle ilişkilerine dair ifadeler kullanılmış. Bir gazeteci kuruluşu başkanı kalkmış, gerçekleştirilmesi düşünülen “tek tep kıyafet” uygulamasını eleştirmiş. Aynen şu ifadeleri kullanmış:
-Meslektaşlarımız, badem rengi tek tip elbise giymeyi asla kabul etmiyor. İnsan onuruna aykırı buluyor. ‘Koğuşlarımızda çıplak dolaşacağız’ diye açıklama yaptılar.
Eğer o 171 kişi gerçekten gazeteci ise bu telaşın anlamı ne? Defalarca açıklandı. Tek tip elbise giyecekler belli:
1) FETÖ davalarının sanıkları.
2) Diğer terör örgütlerinin elemanları.
Tepki gösterildiğine göre, onlar da ya FETÖ, ya da PKK, DHPK-C gibi davaların sanıkları. İşte CHP onları savunuyor. Onların avukatlığını yapıyor. “Örgütlerin peşine takılan CHP” ifadesini durup dururken kullanmadım.
***
O çalıştayda kullanılan bazı ifadeler var ki, bir gazeteci olarak susmak, tepkisiz kalmak ve kabullenmek mümkün değil…
İsminin başında “gazeteci” sıfatı bulunan biri bakın ne diyor:
-Hiçbir dönemde medya bu hale gelmedi. Meslektaşlarının cezaevinde olmasını, hatta yok olmasını isteyen gazeteciler olduğunu görmek çok üzücü…
“Meslektaş” öyle mi?
Bizim bunlarla tek benzerliğimiz, isimlerinin başında kullandıkları “gazeteci” sıfatı. O da gerçek değil, sahte!
Bu ülkede darbe girişiminde bulunan ve milleti esir almaya çalışan dışarıdan kumandalı bir örgütün elemanıyla adımın birlikte anılmasından utanç duyarım ben. PKK, YPG, PYD, DHKP-C, TİKKO gibi örgütlerle iç içe olan isimlere “gazeteci” sıfatını yakıştıramam. Ülkesi aleyhine “ajanlık” yaptığı için ceza alıp, yurtdışında “kaçak” olarak dolaşanlarla hiçbir ortak yanım olamaz benim.
Bir de onlara sahip mi çıkacağım? Onlarla birlikte ülkeme savaş açıp, Avrupa’ya, Amerika’ya Türkiye’yi mi şikâyet mi edeceğim?
Bu sözleri; şahsıma ve mesleğime yapılmış en büyük hakaret sayarım! Bunların ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor herhalde!