Dün, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaydık. 49. TÜBİTAK Bilim, Özel ve Teşvik Ödülleri Töreni’ne katıldık.
Malum, TÜBİTAK denildiğinde akla hemen Paralel Yapı ve kriptolu telefonlar geliyor. Biliyorsunuz, devletin tepesine yönelik dinlemeler sırasında TÜBİTAK’ın ürettiği kriptolu telefonlar kullanılmıştı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık da AKŞAM’a yaptığı ziyaret sırasında bu dinlemelerle ilgili önemli bilgiler paylaşmıştı. Olayın ortaya çıkması üzerine TÜBİTAK’ta yeni bir yapılanmaya gidildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün törende yaptığı konuşmada yaşanan skandala da değindi. Kurumun geçmiş yapısı ile ilgili sert ifadeler kullandı:
-Bilim üretmesini, bilimi teşvik etmesini beklediğimiz TÜBİTAK, ne yazık ki kendi ülkesinin Cumhurbaşkanını, Başbakanını, Genelkurmay Başkanını, bakanlarını dinlemek ve uluslararası istihbarat servislerine hizmet vermek gibi bir planın zemini oldu.
Ve devam etti…
Geçmişte TÜBİTAK’ta sergilenen bu faaliyeti, “ihanet, ahlaksızlık ve yüz karası” sözcükleriyle özetledi.
Törenin ardından verilen resepsiyonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorduk:
-Konuşmanızı dinledik. Son gelişmeler çerçevesinde ABD Başkanı Obama’ya, Fethullah Gülen’in iadesi için bir mektup yazmayı düşünüyor musunuz?
Erdoğan, böyle bir düşüncesinin olmadığını söyledi:
-Ben daha önce zaten bu konuyu Obama ile konuştum.
Biz, farklı gelişmelerin olduğunu hatırlatıp tekrar sorduk:
-Peki yeni bir girişimde bulunacak mısınız?
Cumhurbaşkanı da şu cevabı verdi:
-Vakti saati geldiğinde o da olur.
Bunun yakın bir zaman diliminde olup olmayacağını sormamız ve üstelememiz üzerine de Cumhurbaşkanı “Konuşturmayın şimdi beni. Vakti saati geldiğinde o da olur” cevabını verdi.
Gördük ki Erdoğan, Paralel Yapı ile mücadele konusunda oldukça kararlı. Gerekirse, ABD Başkanı Barack Obama ile yeniden görüşebilir.
* * *
Konuyu, Makedonya’ya giderken uçakta Başbakan Ahmet Davutoğlu’na da sormuştuk. O da Paralel Yapı ile mücadele konusunda kararlı mesajlar vermişti. Son gelişmeler üzerine, uluslararası boyutta bir “Türkiye’yi Karalama Kampanyası” başlatıldığına dikkati çeken Başbakan, şunları söylemişti:
-Kamu diplomasisi anlamında alınacak tedbirleri Bakanlar Kurulu’nda görüştük. Belli görevlendirmeleri yaptık.
Durum bu…
Devletin tepesinde “Paralel Çete” ile mücadele konusunda hem kararlılık, hem de tam bir uyum bulunuyor. Başbakan’ın “kara propaganda” dediği faaliyet ise sürüyor…
Kalabalıklar organize ediliyor. Adliye binaları ve yüksek yargı organlarının önünde gösteriler düzenleniyor, sloganlar atılıyor, pankartlar açılıyor. Belli başlı televizyon kanalları ve gazeteler de Hükümet aleyhine yürütülen bu yoğun kampanyayı yönlendirmeye ve diri tutmaya çalışıyor. Belli başlı bazı haberler onlarca defa tekrarlanarak kamuoyu yönlendirilmek isteniyor.
Tabii, işin bir de yurtdışı boyutu var…
Avrupalı parlamenterler, aleyhte yönlendirilmek isteniyor. Onlardan Türkiye ve Türkiye’deki gelişmeler aleyhinde demeçler alınarak, yine defalarca ekranlara getiriyor. Bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Paralel Yapı, kelimenin tam anlamıyla bir varoluş-yokoluş mücadelesi içinde!
* * *
Ne kadar çabalanırsa çabalansın…
Hangi argümanlar devreye sokulursa sokulsun…
Ne yapılmak istenirse istensin…
MGK tavsiyesi ile “Milli Güvenlik Siyaset Belgesi” içine de giren ve Türkiye’nin bir devlet politikası haline gelen Paralel Yapı ile mücadele yolunda çok önemli adımlar atıldı. Bunlara bir de Devletin Zirvesi’nden gelen “kararlılık” açıklamalarını eklerseniz, Sonuç şimdiden görünüyor:
Bitti bu iş! Bugün sergilenenler son çırpınışlar!