Yeni değil, yıllardır tartışma aynı. Gazeteciliğe başladım vardı, bugün de devam edip gidiyor.
Seksenlerde böyleydi, doksanlarda da, bugün de…
İddia genellikle hep aynı oldu:
-İktidar basını susturmaya çalışıyor.
Muhalif gazetelerin ve seslerin söylemleri hiç değişmedi.
Basının içinde bulunduğu yapıya gelince, orada da aslında yok fazla bir değişiklik. Dün de iktidarı destekleyen ve muhalefet yapan gazeteler vardı. Bugün de var. Hatta, geçmişte kutuplaşmalar çok daha fazlaydı.
Sol, Cumhuriyet Gazetesi’ni masasına ya da cebine koyardı. Sağ kesim ise Tercüman Gazetesi okurdu.
* * *
1990’lı yıllarda neler yaşadım, neler…
Başbakanlık Konutu’ndan gelen telefonlarla gazetelerde başlıklar atıldığına şahit oldum. Neredeyse bazı gazetelerin birinci sayfa dizaynının bile etkili siyasiler tarafından yapıldığı günler gördüm.
İktidar böyleydi de muhalefet farklı mıydı?
Elbette değildi. Karşı gazetelerde de aynı tablo yaşanıyordu. O tarafta da gazetelerin yayın politikaları gazete sahibi-parti yetkilisi tarafından belirleniyordu.
Mesela gazeteciliğe başladığım günlerde iktidarların ekonomideki etkisi çok daha fazlaydı. Kotalar vardı ve destek için iktidarlar tarafından gazete sahiplerine kota tahsis edilirdi. Kotayı kapan, yayın politikasını ona göre ayarlardı.
Geçmişte, gazete ve televizyonlar birkaç büyük grubun elindeydi. O günlerde halkı yönlendirmek çok daha kolaydı. Üstelik dağıtım tekelleri vardı. Bu tekellerin kabul etmediği gazetelerin halka ulaşması mümkün değildi.
1990’lı yılların ikinci yarısında dağıtım tekeli ile yaptığımız mücadeleyi yazsam, ciltler dolusu kitap olur.
Şimdi o tekeller kalktı, medya daha geniş bir alana yayıldı. Bugün durum dünden daha rahat.
* * *
Dün, sorumluluk alanında medyanın da bulunduğu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akoğan’la kahvaltıda birlikteydik.
TRT ve A.A’dan sorumlu olan Akdoğan, Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini ve her şeyin yeniden gözden geçirilmesi gereğinin altını çizdi.
Göreve geldiğinden bu yana yaptığı temaslar doğrultusunda bir de tespitte bulundu:
-Bugün basın emekçilerinin durumu iç açıcı görünmüyor. Düşük ücretlerle çalışıyorlar ve iş güvenceleri de yok. Sendikalaşmada ve işten çıkarmalarda özensizlik ve keyfilik var.
Ardından malum tartışmalarla ilgili değerlendirme yaptı:
-İktidar-medya ilişkisi kadar sermaye-medya ilişkisi de önemli. Editoryal bağımsızlık denildiğinde, sermaye-medya ilişkisini de göz önünde bulundurmak gerekli.
Ve devam etti:
-Belli çevrelerin ortaya attığı “Basının sesi kesildi, medya muhalefet yapamıyor” anlayışı yanlış.
Akdoğan, son olarak bir noktanın altını çizdi:
-Bir de varlığını iktidarla savaşma üzerine kuran medya organları var. Onların da tartışılmaları lazım.
* * *
Bizim mahallede yıllardır bir de tiraj tartışması yaşanır. Sürekli olarak tirajların düşüklüğü gündeme getirilip, “okumayan bir toplumuz vesselam” değerlendirmesi yapılır. Buna karşılık hiç bir zaman özeleştiri yapılmaz, kimse iğneyi kendine batırmaz.
Yalçın Akdoğan dün bunu yaptı:
-Tirajlardan dolayı halkı suçlamak doğru olmaz.
Bizim yıllardır söylediğimizi Akdoğan da destekledi.
Sonuç olarak gördük ki, teknolojideki gelişmelere, basındaki çeşitlenmelere rağmen, aynı tartışma devam edip duruyor…
Dün de böyleydi, bugün de farklı değil. “İktidar yanlısı medya” söylemleri yine belli çevrelerde prim yapıyor!
Bir yanda keskin ideolojik gazetecilik var. Diğer tarafta ise geniş kitlelere yönelik yayınlar. Bizim mahallede çok fazla bir değişiklik yok.