Hepimizi kör ve sersem yerine koyuyorlar. Aklımızla ve zekâmızla alay edip duruyorlar. Temcit pilavı gibi aynı sözleri tekrarlıyorlar:
-Türkiye’nin kaygılarını anlıyoruz. Ancak, yürütülen harekât DEAŞ’la mücadelemize zarar verebilir. Koalisyon olarak hepimizin DEAŞ’la mücadeleye odaklanması lazım.
Oysa, DEAŞ’la mücadele ettikleri filan yok. Tam tersine destek verdikleri bile söylenebilir. Amerika’nın “yol arkadaşı” olarak gördüğü PKK-YPG’lilerin dün Rakka’da, bugün de Afrin’de yaptıkları ortada. DEAŞ’lılarla el ele verip, Türkiye’ye saldırıyorlar.
Ayrıca mesele “terörle mücadele” ise, DEAŞ ile PKK-YPG arasında herhangi bir fark yok ki! Her ikisi de terörist yapılanmalar. Her ikisi de insanlık dışı uygulamaların altına imza atıyor. Al birini, vur ötekine.
Devam edelim…
Amerika, gözümüzün içine bakıp yalan söylerken ve dansöz gibi kıvırırken bile son derece küstah! “DEAŞ’la mücadeleye odaklanalım” diyor. Bize ne yapacağımızı dikte ettirmeye çalışıyor. Niye, neden ve niçin? Mecbur muyuz biz onların dümen suyunda hareket etmeye? Mahkûm muyuz hep baltayı kendi ayağımıza vurmaya?
Sözde yürüttüklerini söyledikleri “DEAŞ’la mücadele” onların önceliği.
Bizim önceliğimiz ise farklı. Şu anda YPG-PKK bizim için DEAŞ’tan çok daha büyük tehlike. PKK-YPG’liler vuruyor bizim şehirlerimizi. Onlar şehit ediyor bizim askerlerimizi. İçlerinde DEAŞ’lıler da var elbet. Ancak devede kulak.
Üstelik, mesele DEAŞ’la mücadele ise eğer…
Bu konuda bizim elimize su dökemez Amerika. Biz; Fırat Kalkanı Operasyonu sırasında binlercesini etkisiz hale getirdik. Tam 72 şehit verdik.
Demem o ki:
Bıraksınlar artık hikâye anlatmayı. Terk etsinler bu sahte tavırları. Karşılarında eline vurup ekmeğini aldıkları o eski Türkiye yok artık!
***
Üstelik kabak tadı verdi takındıkları tavır. Hem düşmanlık ediyor, bizim milli menfaatlerimize saldırıyorlar; hem de bizden dost kalmamızı bekliyorlar.
Yok öyle bir dünya!
Bunlar dün Ankara’ya gelen ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’a açık ve net olarak münasip bir dille söylendi.
Bizim artık geriye doğru atacak tek bir adımımız yok.
Amerikalılar, bilmiyorlar ve hâlâ algılamadılar herhalde. Benim ülkemin insanı, ABD için “Şeytanın Büyüğü” ifadesini kullanıyor, son gelişmelerden sonra. Müttefik ve dost olarak değil, “düşman” olarak bakıyor Amerika’ya.
Haksız da değiller…
Benim askerimi şehit eden, şehirlerime roketler fırlatan PKK uzantısı YPG’lilere bütçesinde milyar dolarlar ayıran bir ülke, nasıl “dost” olarak görülebilir?
Bitmedi, devam edelim…
Amerika’ya artık “terörist ülke” adını veriyor benim insanım. Türkiye için DEAŞ’tan çok daha tehlikeli görülüyor Washington.
Ne derse desin, ne yaparsa yapsın, Amerika’ya inanmıyor artık Türk kamuoyu. Kürecik sorgulanıyor, İncirlik’in kapatılması isteniyor. Çünkü, çevremizde gelişen Türkiye karşıtı bütün yapılanmaların arkasında Amerika’nın olduğu görülüyor.
Bırakın Tillerson’ı, Trump Ankara’ya gelip İncil’in üzerine el basıp yemin etse, herkesin gözü önünde sözler verse, “Acaba doğru mu söylüyor?” diye sorgulayacak noktaya geldi bu ülkenin insanları.
ABD getirdi bu noktaya bizi! Bu tablo Amerika’nın eseri!
Düzelmesi de bize değil, Washington’a bağlı. Sözün bittiği noktaya geldi artık ilişkiler. Söylenecek bütün sözler anlamını yitirdi. Türkiye, laf değil, icraat bekliyor artık. Ayrıca…
Yaşanan bütün olumsuzluklara ve samimiyetsiz tavırlarına rağmen, Amerikalılarla ilişkileri sürdürmek gibi bir mecburiyeti de yok Türkiye’nin.
***
Biliyorum bugün Türk medyasında Tillerson’ın tavırlarından ve söylediklerinden anlamlar çıkarılıp yorumlar yapılacak. Pek çok süslü laf edilecek. Bana göre, hiçbir anlamı yok bunların.
ABD bundan sonra ne yapacak, ona bakmak lazım. Kendisine çeki düzen mi verecek, yoksa ikiyüzlü politikalarına devam mı edecek?
Amerika, kendisine verilen bütün avansları hovardaca tüketti. Türkiye, ABD’ye karşı inancını kaybetti.
Telafisi sözle olmaz artık bunun, icraat gerekli.