Kuzey Irak’ta 25 Eylül’de referandum var. Barzani ve adamları çok uğraştılar, ektikleri tohumları toplayacaklar. Sandıktan çıkacak belli olan sonucun ardından bağımsızlıklarını ilan edecekler.
Referandum, sadece bir formalite…
Kuzey Irak’ta zaten uzun süreden beri bölgesel bir yönetim var. Irak Anayasası’na göre Bağdat’a bağlı olması gerekmesine rağmen, kafasına göre kararlar alıyor. Dilediği gibi davranıyor. İşte yapacakları referandum ile ileri doğru bir adım daha atacaklar.
Hukuksuz da olsa, Irak Anayasası’na aykırı da bulunsa, bunu yapacaklar. Çünkü, ABD ve İsrail gibi ülkeler tarafından destekleniyorlar.
Şimdi sakın ola Amerika’nın “Endişeliyiz, zamanlaması doğru değil” türünden açıklamalar yaptığını söylemeyin. Bunlar hikâye. Gerçekten endişeli olan bir ülke, 25 Eylül’de bölgeye gözlemci göndermez. Ayrıca, İsrail bu adımı açıktan ve hararetle destekliyor. Amerika gibi bir ülke, o bölgede İsrail’den ayrı hareket etmez. ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Türkiye’deki “Referandumu Destekleme İnisiyatifini” durup dururken Büyükelçiliğe çağırmadı.
ABD, bal gibi bu işin arkasında!
***
Amerikalılar, ilk resmi adımı 1991’de attılar. Çekiç-Güç’ü kurup, Türkiye’de konuşlandırdılar. Barzani ve ekibine 36. Paralelin kuzeyinde bir koruma kalkanı oluşturdular. Biz de buna destek verdik.
Üstelik, o dönemde defalarca yazdık. Amerika’nın asıl amacının o bölgede bir “Kürt Oluşumu” ortaya çıkarmak olduğunu defalarca tekrarladık. Buna rağmen, “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız” nutukları atan herkes bu oluşuma destek verdi.
Amerika, bize silah dayayarak bu işi zorla yaptırmadı. Bizimle birlikte ve rızamızı alarak gerçekleştirdi. TBMM’de her 6 ayda bir Çekiç Güç’ün süresini uzattık. ANAP, DYP, DSP, SHP, MHP, Parlamento’da kim yer alıyorsa “olumlu” oy kullandı.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun kendi beyanları var. MHP’den ayrılış sürecinde Çekiç Güç’e “hayır” demelerinin de etkisi bulunuyordu. Yazıcıoğlu, o günlerde “Ben, NATO’nun yeni konsepti gereği MHP’den kopartıldım” demişti.
Şimdi bakıyorum da o dönemde sorumluluk sahibi olan herkes bugün atıp tutuyor. “Kuzey Irak’ta neler oluyor?” diye bağırıp çağırıyor. Başkalarını suçluyor.
Neler olacak?
Dün bizler “yapmayın, etmeyin” diye yazarken, sizin bir kulağınızdan girip öbür kulağınızdan çıkanlar gerçekleşiyor!
***
Perşembenin gelişi, çarşambadan belliydi zaten…
Barzani, Çekiç Güç korumasının altında hep bu günler için çalıştı. Kerkük ve Musul’daki nüfus kayıtlarını yaktı. Türkmenler ve Araplara büyük baskılar yaparak yerlerinden, yurtlarından kopardı. Boşalttığı yerlere de Irak, Suriye, İran, hatta Türkiye’nin dağ köylerinden topladığı Kürtleri yerleştirdi. Yüzde 95’i Türkmen olan Kerkük’te Türkmenleri azınlığa düşürdü. Arapları yok etti.
2003’te Kerkük’te 840 bin kişi yaşıyordu. Bugün nüfus 1 milyon 600 bine yükseldi. Taşıma unsurlarla nüfus kabartıldı.
Bugün bir Türkmen Yurdu olan 41 sandalyeli Kerkük İl Meclisi’nde 26 Kürt var. Orada Türkmenler 9, Araplar ise 6 sandalye ile temsil ediliyor. Kerkük’ün Bağımsızlık Referandumuna katılma kararı da 24 Kürt temsilcinin oylarıyla alındı.
O yüzden kimse “Referandum bir haktır” gibi sözlerle hikâye anlatmaya kalkmasın. Rakamlar ve gelişmeler ortada. Burada bir hak yok. Zorla etnik yapıyı değiştirme ve hak gaspı faaliyeti var.
Bunların hepsini zamanında yazdık biz. Kimsenin de kılı kıpırdamadı. O yüzden bugün yaşadıklarımız hiç şaşırtıcı değil.
***
Dikkat ettiniz mi? Barzani asıl gücü DEAŞ belası ortaya çıktıktan sonra kazandı. Tıpkı Suriye’deki PKK’nın uzantısı olan YPG güçleri gibi!
Demem o ki, ABD gibi küresel güçler, bu bölgede DEAŞ sayesinde rahat çalıştı, operasyonlar yaptı ve halen de yapıyor.
Bugün de Amerika ve Avrupa ile ilişkilerde işte bunun sancıları yaşanıyor!
Çünkü, artık Çekiç Güç (sonradan adı Keşif Güç oldu) olayında yaşandığı gibi ABD’ye sorgulamadan teslim olan bir Türkiye yok. Bugün “hayır, olmaz” diyebiliyoruz. Bölgedeki menfaatlerimizi gerektiğinde askeri operasyonlarla koruyabiliyoruz. Kendimize yeni müttefikler bulabiliyoruz.
Kuzey Irak’taki referandum konusunda da devlet olarak “bedelini ödersiniz” açıklamalarını yapabiliyoruz. Hem de dün sesimizi çıkarmayıp tamamen teslim olduğumuz Amerika ve Avrupa gibi küresel aktörlere rağmen.
Bunları görmek ve üzerinde düşünmek lazım!