Bugün Merkez Bankası Başkanının görevden alınmasını eleştirenlerin, dün aynı ismin Başkanlığa getirilmesini tartıştıklarını hatta ‘onun bu göreve atanmaması gerektiğini’ söylediklerini hatırlarsanız şimdiki ifadelerinin de önemsiz, politik bir polemik olmaktan öteye gitmeyeceğini rahatlıkla tespit edebilirsiniz.
Ekonomide yaşanılan sorunlar küçümsenemez fakat bilinmelidir ki karşı karşıya bulunulan sorunlar salt ekonomik kökenli değil, aynı zamanda uluslararası siyasetin Türkiye’ye yönelik saldırılarının, başta finansal politikalar olmak üzere çeşitli araçlarla sürdürülen farklı bağlantıları olan olayların sonuçlarıdır. Bugün ekonomi politikasında temel amacın ‘finansal yapı’ ile ‘reel sektör’ arasındaki ilişkileri dengede tutacak bir faiz-döviz-yatırım denkleminin kurulması olduğu, bununda istihdamı artıracak, enflasyonu düşürecek bir büyüme stratejisiyle sürdürülmesi gerektiği açıktır.
ÇIKIŞ
Türkiye düşük faiz oranlarıyla, düşük enflasyonla büyüyebilir mi? Bu soru sorulduğunda standart cevap açıktır; eğer ülkenin tasarruf oranları büyümeyi sürükleyecek, istihdam yaratacak yatırımları karşılayacak düzeydeyse, kısaca yüksek tasarruf oranlarına sahipse bu yapılabilir yoksa bunu sağlamak için borçlanmaya gitmekten başka bir yol yoktur. Borçlanma deyince de hemen akla gelen ya da öne sürülen alternatif faiz oranlarının yükseltilmesinden başka bir şey değildir.
Aslında mesele buraya geldiğinde tehlikeli yola girilmiş olunmaktadır, çünkü yüksek faiz yüksek, yüksek borçlanma, üretim maliyetlerin yükselmesi, yüksek enflasyon, üretimde daralma, dış ticaret açığı, yüksek cari açık, işsizlik kısaca IMF politikalarına dönüşten başka bir neticeye varılmayacaktır.
Unutulmamalıdır ki uzun yıllar boyunca Türk ekonomisinin içinde debelenip durduğu bu kısır döngüye girmesini isteyenler, ülkenin önüne alternatif olarak IMF politikalarını koymak isteyenler boşuna heveslenmektedirler çünkü Türk ekonomisi bugün geldiği aşamada üretim gücü gelişmiş bir yapıya sahiptir ve asla tuzağa düşecek vaziyette değildir.
IMF’SİZ BİR YOL
Ekonomi Bakanı Albayrak, ısrarla takip ettiği politikalarla aslında bu üretim gücünün potansiyelini yani üretim kapasitesini, küçük ve orta ölçekli endüstrinin acil sorunlarına kaynak yaratarak üretkenliğini harekete geçirerek, yaşanılan sorunlara üretimle cevap vermektedir; bu bakımdan Türkiye’yi eski ‘kısır döngüye’ hapsetmek isteyenlerin bilmesi gereken şey ekonomideki bugünkü sorunun dünkü reçetelere ihtiyaç duyulmadan aşılarak yeniden büyüme trendine girebileceği gerçeğidir.
Yeni ekonomi politikaları, Türkiye’nin üretim gücünü harekete geçirdikçe, yıllardır dillerden düşmeyen ‘cari açık’ sorununun sonunu getireceğinin göstergesi dış ticaret hadlerinde ortaya çıkan gelişmelerde görülmektedir. Burada önemli olan ekonominin yeni bir büyüme stratejisine yönelmesidir. Yıllar sonra ilk defa ihracata dayalı bir büyüme imkânının ortaya çıkmasıyla, ekonominin kendi gücüyle döviz yaratacak bir aşamaya gelmesiyle sadece cari açık sorunu değil IMF yolu da bir daha açılmayacak şekilde kapanmış olacaktır.