Küresel enerji sisteminin dönemlerine bakılacak olursa 19. yüzyılın kömür, 20. yüzyılın petrol, 21. yüzyılın ise doğalgaz dönemi olduğu söylenebilir. Türkiye maalesef ilk iki dönemde enerji ihtiyacını çoğunlukla siyasal ve ekonomik bağımlılıkla birlikte hep dışarıdan karşılamak zorunda kaldı. Bu nedenle sanayisini geliştiremedi, toplumsal kalkınmasını tam olarak sağlayamadı.
Tek başına bir anlamı olmasa da aslında enerji, gelişmenin önünü açan en önemli parametredir. Son iki yüzyıldır enerjiye sahip olan gelişmiş ülkeler sanayilerini kurdular ve bilgi çağına geçiş yaptılar. Artık ürettikleri muazzam bilgi üzerinden dünya hakimiyetinde söz sahibi olabiliyorlar. İşte tam da bu noktada Türkiye bu sisteme aktif olarak girmeye hazırlanıyor.
Tam da başaramadığı sanayi toplumu olmaktan, bulduğu ve bulacağı yeni enerji kaynakları sayesinde bilgi toplumu haline gelmeyi planlıyor. Planlıyor diyorum çünkü buna yönelik çoğunlukla sessiz ama stratejik yatırım ve dönüşümler yapılıyor. Böylece yakın gelecekte daha fazla bilgi teknolojilerine sahip bir ülke olma yolunda hızla ilerliyoruz.
DÜNYADA YÜKSELEN GÜÇ DOĞALGAZ
2021 yılında büyüme oranının pandemiye rağmen en az yüzde 5 olması öngörülüyor. Ayrıca sahip olunacak yeni doğalgaz alanlarının ekonomiye katılımını sağlayacak sanayi ve teknik dönüşüm yatırımlarının planlamaları da bugünden yapılmaya başlandı.
Herkesin doğalgaza odaklandığı bugünlerde petrol ve doğalgaz dışındaki başta bor olmak üzere ülkemizdeki diğer doğal enerji kaynakları ile madenlerin sanayiye kazandırılması için de yoğun çalışmalar yapılıyor. Kısacası ciddi sayılabilecek adeta devrimsel dönüşümlerin eşiğindeyiz. Bu bizi hem toplumsal hem de devlet olarak başka bir kulvara taşıyacak. Şimdiden hayırlı olsun.
Bizim kendi içimizdeki süreçler bu şekilde ilerlerken dışımızdaki iki önemli gelişmeye dikkat etmemiz gerekiyor. İlk olarak Türkiye’ye yönelik tehditlerin niteliğinde de değişim olduğunu görüyoruz. Ülkemize karşı Ege ve Akdeniz’de Fransa liderliğinde yeni bir cephe kurulmaya çalışılıyor.
FRANSA AVRUPA’DAKİ ÇÖKÜŞÜN MERKEZİ HALİNE GELEBİLİR
Zaten Yunanistan’ın devlet aklıyla hareket edebilme kapasitesinin kalmadığı düşünüldüğünde bu yeni cephenin ortaya çıkarabileceği risklere karşı dikkatli olmak gerekiyor. Zira başta Afrika olmak üzere Akdeniz jeopolitiği Fransa için hayati çıkar alanları sağlamakta. Şayet bunların bir kısmını bile Fransa kaybederse Avrupa’da çöküşün merkezi haline gelebilir.
O yüzden Fransa’nın her türlü aksiyonu dikkatlice takip edilmelidir. Diğer bir husus da bugüne kadar havuç politikasıyla ülkeleri emperyalist emelleri doğrultusunda yönetme eğiliminde olan ABD ve Rusya’nın başta Suriye ve Libya olmak üzere arka planda iş birliği yaptığı alanlardaki politikalarını rasyonel düzeyde izlemek ve gerektiğinde tepki vermek önemlidir.
MİLLİ İRADEMİZİ GÜÇLENDİRMELİYİZ
Emperyalizmin ahlakı olmaz. O yüzden düşman kardeşler çıkarları örtüştüğünde bir anda dost da oluverirler. Yıllardır sürdürülen bu oynak politikanın bize etkisini minimize edecek en önemli husus ise kendi milli gücümüzü maksimize etmektir. Bunun için çok yönlü ve çok boyutlu stratejik planlamaların yapılması ve millet olarak çok daha fazla çalışmamız gerekmektedir. Sonuçta emperyalizmin gücünün de bir sınırı var.
Türkiye şu an güvenlik açısından kendisine karşı oluşturulmaya çalışılan dışardaki ittifakların toplamından daha fazla nispi güce sahiptir. Ve artık içeride terörle, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklarla ülkemizin dizayn edilebildiği günler gerilerde kaldı.
Sosyal medya üzerinden algı operasyonları tarzındaki kara propaganda faaliyetleri ve bazı toplumsal kesimleri ötekileştirici provokasyonlar dışında artık emperyalizmin daha fazla yapabileceği pek bir şey kalmadı. Türkiye’nin istihbarı ve operasyonel kapasitesi başta terör kaynaklı olmak üzere her türlü şiddet eylemlerini önleyecek güçte. O yüzden bizi içeriden zayıflatacak ayrılıkçı çabalara karşı uyanık olalım ve bu tür tetikçi provokatörlere prim vermeyelim. İmam Hatipliler üzerinden toplumsal gurupları birbirlerine düşman etmeye çalışmanın, laik anti laik tartışmaları yapmanın kime ne fayda vereceğini iyi düşünelim.
Türkiye’ye yönelik emperyalist emelleri olan dış ve iç mihraklar için 2023 yılı köprüden önceki son çıkış olacak. Artık zaman bize çalışıyor. 2023 yılına kadar Türkiye’nin keşfedeceği enerji rezervlerinin birkaç trilyon metreküp olması bekleniyor. Siyasetin ekonomi üzerinden dizayn edilemediği daha güçlü bir ülke haline geliyoruz.
Biz güçlendikçe bize karşı olanlar zayıflıyorlar.
Cumhuriyetimizin 100.yılını eminim çok daha coşkulu kutlayacağız.
Çok yaşa Türkiye’m…